26

606 40 0
                                    

Annem işten gelmeden önce beni bir çok kez aramış ama ben farketmemiştim. Eve gelince ilk işi odama çıkmak olmuş. Uyuyakalmışım ve uyandığımda zombiden farksızdım. Sadece anneme bir şey olmadığını söyleyip geri uyumaya devam ettim.

Gecenin üçünde uyanmıştım. Saate bakmak için telefonu elime aldığımda annemin çağrıları dışında Yiğitten mesaj vardı. Mesajı açınca o uykulu mahmur halimle bile yarın yani gün ağarmasa da bugün olacak olan Teoman konserinin biletlerini inceledim. Şu anda çok mutluydum ama değil mutluluğu ortaya sunmak parmağımı kıpırtacak hâlim bile yoktu. Gözleri kalpli emoji atıp telefonu geri kapattım. Sağa dönmeye çalışırken kemiklerim çatırdadı. Biraz daha zorlayınca tüm eklemlerim çatırdadı. Sonrada telefonum titredi. Kilit ekranımdaki fotoya biraz baktıktan sonra mesajı açtım.

"Uyuyamıyorum seni düşünmekten. Uzatsam ellerimi tutar mısın? Ay ışığı altında öper misin beni şafak sökmeden? Çok seviyorum seni. Hem de öyle çok ki! Kokunsuz uyuyamayacak kadar. Yanına gelebilir miyim Meleğim?"

Gözlerimi dolan yaşları yerine yollamak istercesine tavana baktım. Gelme deyip nasıl kırabilirim ki ben seni?

"Sarılıp uyumadığımız geceler... En büyük günahı işliyor bedenim. Gel sevgilim. Gel de okyanus gözlerine seyrederken huzura kapatayım gözlerimi. Lavanta kokunu alırken oksijene ihtiyaç duymasın ciğerlerim. Gel sevgilim. Gel de tekrar tekrar seni sevdiğimi fısıldayayım hücrelerine."

Gönderip göndermemek arasında çok git gel yaptım ama en sonunda gönderdim. Cevap ise "Aşağıdayım." olunca vücudukun buz tutan yerlerimin yavaşca çözündüğünü hissettim. Kıpırdatamadığım ayaklarım aşağıya inmek üzere hareket etti. Üzerime hırka giyip kapıyı sessizce araladım. Annemden yana kaygım olmadığı için kapıyı açıp dışarı çıktım. Arabada oturuyordu. Beni görünce kapıyı açıp yanıma doğru ilerledi. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Ay dolunaydı. Ve ışığı tam üzerimize düşüyordu. Bir an için mavi gözleriyle hafif gülümsemesine rağmen yanağında oluşan çukurları inceledim. Gözüm dudaklarına kaydığında yapmamam gerektiğini defarca fısıldadım ama parmak ucumda yükselerek ona ulaştım. Gözlerimi kapatıp kollarımı boynuna dolarken ellerini belimde dudaklarını dudaklarımda hissettim. İlk öpücüğüm üzerimde pandalı pijamalarım ay ışığının aydınlattığı bir sokak gecenin üçü aşkın nefesi.

Dudaklarını dudaklarımdan ayırınca alnımı alnına dayadım. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu.

"Seni çok seviyorum Meleğim. Seni çok seviyorum."

"Bende seni çok seviyorum okyanus göz. Çok... Çok... Çok seviyorum."

Başımı boynuna gömdüm. Sanki bana özel yapılmış kadar rahattı. Biraz daha böyle kaldıktan sonra beni kucakladı. Merdivenleri usulca çıktıktan sonra odama geçip kapıyı kilitledi ve beni usulca yatağa bıraktı. Üzerinde pijama vardı. Spor ayakkabısını çıksrıp ceketi üstünden sıyırdı ve yere bıraktı. Sessizliğimiz çok şet anlatırken göğsüne sindim. Kokusunun verdiği huzurla gözlerimi kapadım.

***

"Özür dilerim sevgilim. Annene yakalanmamak için erken çıktım. Seni çok seviyorum."

Başucumda notu okuyunca yüzüme gülümseme yerleşti. Pınara mesaj atıp aşağı indim. Annem kahvaltı hazırlıyordu. Onu öptükten sonra ağzıma bir kaç şey tıkıp hazırlanmaya çıktım. Dişlerimi fırçalayıp yüz bakımımı yaptıktan sonra çok hafif sade bir makyaj yaptım. Önce üzerime kazağı giyip sonrada kazakla aynı renk olan muz çorabı giyindim. Eteğimi ve botlarımı giyindikten sonra saçlarımın uclarına dalgalar verdim ve kaşkolu boynuma dolayıp bordo kabanımı giyindim.

Pınar kornaya defalarca basınca hızlıca çantamı toparlayıp aşağı indim. Annem evden çıkmadan önce bugün temizlik yapacağını söyledi. Ona öpücük atıp hızla arabaya bindim. Pınarın ıslık çalışına göz devirerek kemerimi bağladım.

"Hayırdır? Sen buralara uğrar mıydın?"

"Akşam konsere gideceğiz."

"Biliyorum. Biz de gideceğiz de... Ne bileyim... Fazla bakımlısın şaşırdım."

"Of ya!" deyip elimi anlıma koydum.

"Parfüm sıkmayı unuttum!"

"Yaklaş."

Avına yaklaşan köpek gibi koklayınca suratımı ekşittim.

"Muhtemelen dün gece sekiz dokuz sularında banyo yapmışsın. Saçın ve boynun yasemin kokuyor. Kazağınıda yakın bir zamanda giyinmişsin ve yıkanmamış. Üzerinde parfümünün kokusu duruyor."

Ağzım açık baktım.

"Narkotik şubedeki köpek gibisin!"

"Köpek benzetmesi pek hoş olmasa da sayılırım. Burnum keskindir."

"Ben bu zamana kadar böyle bir şey yaptığını görmedim."

"Ağzını kapat. Sinek girmesin."

"Bunu yapmasaydın keşke. Hem sen bugün fazla enerjiksin."

"Barışlaydım. Ondandır."

"Çok şanslıyız Pınar. İkisi de birbirinden harika. Seviyorlar en azından bizi. Bu yetmez mi?"

"Değer veriyorlar. Üzmüyorlar. Adam gibi seviyorlar. Bundan daha güzel ne olabilir ki?"

Haklıydı. Onaylarcasına başımı salladım. Sıkıcı geçen günün ardından nihayetinde Yiğite sımsıkı sarılabilmiştim. Konser alanına vardıdığımızda daha saat çok erken olduğu için önlerde bir yerlere kurulduk. Zaten sohbet muhabbet derken iki saat kaynamıştı. Alan dolmaya devam ediyordu. Hava kararmış ve soğumuştu. Kabanıma biraz daha sarılıp Yiğitin göğsüne iyice sindim.

Konser Serseriyle başladı. Ayaklarımı tutturduğum ritimle ve kısık sesle eşlik ediyordum. Şarkılar hızla ilerledi. Başım zaten ağrıyordu. Biraz daha ağrımaya başlamıştı. Ama umursamamaya çalışıyordum. Sevdim seni bir kere çalmaya başlayınca heyecanlandım. Yiğit elimi sıkıp bana gülümsedikten sonra önümüzdeki şeridi kaldırıp sahneye doğru ilerledi. Üç basamağı yukarı çıkıp nereden çıktığını anlamadığım biri mikrofon uzattı. Teomanla kendi aralarında bir şeyler yaptıktan sonra gözlerini gözlerime kilitledi. Şarkıyı söylerken gürültü arasından sadece onun sesini duyuyordum. Şarkı bittikten sonra "Meleğim..." dedi. Elini uzatıp "Yanıma gelir misin?" diye sordu. Kendimi onun yanında bulmuştum. Kar yağıyordu. Siyah gecede beyaz kar taneleri ve okyanus gözler parıldıyordu. Elini cebine atıp bir kutu çıkardıktan sonra

"Meleğim... Tüm İstanbul şahidim olsun ki seni herkesten her şeyden çok seviyorum. Geceme güneş gibi doğdun ummadığım bir anda. O güneş hiç batmasın istiyorum. Benimle... Evlenir misin?"

Kutuyu açınca mükemmel bir yüzükle karşılaştım. Heyecandan ne yapmam gerektiğini bile bilmiyordum. Etrafıma göz gezdirince önce Teomanın bana gülümsemesiyle sonra da Pınarla Barışın umut dolu bakışlarıyla karşılaştım. Yiğit ise öyle güzel gülümsüyordu ki!

"EVET!" diye bağırdım mikrofonu Yiğitten alarak. Kulakları sağır edecek bir alkış ve ıslık sesi etrafı inletti. Parmağıma yüzüğü takıp avcumun içini öptükten sonra dudaklarıma tatlı bir his bırakıp sarıldı. Mutluluk hücrelerimi ele geçirmişti. Saçlarımın arasına öpücükler kondurup beni kendimden geçiriyordu.

Sahneden inmeden önce Teoman iyi dileklerini belirtti. Zaten konser bitmişti. Sahneden bir kaç şey söyleyip gitti. Bizde ömce bir kafeye gittik. Sürekli yüzüğüme bakıp sırıtıyordum. Öyle güzel bir yüzüktü ki! En azından klasik bir tektaş değildi. Anlatamayacağım kadar anlamlıydı.

Biraz vakit geçirdikten sonra beni eve bıraktı. Eve girer girmez neşeyle anneme seslendim. "Odandayım. Yanıma gel." diye bağırınca şarkı mırıldanarak odama çıktım. Annem yatağımın üzerine oturmuş elindeki kağıda kilitlenmişti. Bakışlarını ağır ağır hareket ettirdi ve gözlerime baktı. Kan çanağı olmuş gözleri yüzümdeki gülümsemeyi soldururken kağıdı bana doğru döndürüp "Bir açıklama bekliyorum." dedi.

MELEK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin