BAŞLANGIÇ

84K 1.9K 153
                                    

Gün, İstanbul'un en ücra köşelerindeki kaldırımlara bile nasibinden dağıtırken kaderin çizgileri yıllar önce koptuğu yerden yeni bir hikaye yazacaktı. Gökyüzü, bu karanlık hikayenin kelimelerine bulanmış gibi puslu, kasvetliydi. Genç kadın, adımlarına dolan telaştan kurtulmaya çalışırcasına koşuyordu sokakta. Hastaneden gelen telefonla başlamıştı her şey, yaşacağı derin keder birkaç saniyelik bilinç kaybının eseriydi. Çaresizlik ve pişmanlık, en ağır acıyı kalbinin derinliklerine itelemişti ve bu duygunun esareti altında yaşayacağı anlar zihnine doğuyordu.

Gözlerine sızan yaşlar yanaklarına çiseledi yağmur damlaları gibi. Sokaklar boylu boyunca uzanıyor, genç kız içinden dualar ederek kadının yaşamasını diliyordu. Daracık sokakları diline yapışan umuda sığınarak, arşınlayarak geçiyor; boğazına kadar battığı bataklıktan çıkış yolu arıyordu. Hastanenin kapısının önüne geldiğinde, iri adımlarla onu geçerek önce içeri giren adamı görmedi ve elindeki telefonu yere düşürecek sertlikte adama çarptı. Adam öylesine öfkeliydi ki, bu minicik olay onu çığrığından çıkarmaya yetmişti.

"Önüne baksana lan!" Genç kız öylesine kaybetmişti ki bilincini, adama bakmaya, özür dilemeye hali kalmamışcasına merdivenlere yöneldi. Yere düşüp parçalara ayrılan telefonunu, asabiyetle ona saydıran adamı fark etmedi. Bu sırada annesi ameliyata alınan genç adam öfkeden titriyordu. Nasıl olurdu? Dağhan Koçdemir'in annesini bıçaklamaya nasıl cesaret ederdi biri? Aklı almıyordu. Annesini görmüştü, kireç gibi olan suratında ölümün soğukluğunu görmüştü. Annesinin yanaklarına gölge düşüren uzun kirpikleri ıslaktı ve çehresine yerleşen ifade çok acı çektiğini belirtir gibiydi. Rengi solmuş dudakları acıyla buruşmuştu. Dağhan Koçdemir, yıllar sonra annesinde gördüğü bu yıkım karşısında yeni doğmuş bir bebek gibi, ne yapacağını bilemez bir halde öfkeden titriyordu. Annesi ölüme yürüyordu, hastanede canıyla cebelleşiyordu ve buna sebep olan adam akli sorunları sebebiyle ceza dahi almayacaktı. Aklını yitirecekti. Böyle bir şey nasıl olurdu?

"Hayatını sikeceğim senin orospu çocuğu!" Dağhan, annesinin peşine taktığı korumanın yanına ilerledi, onun aksi yönde koşan kadını fark etmeden. Bunun hesabını soracaktı. Hem o koruma bozuntusunu hem de annesini öldürmeye yeltenen caniyi ölümü dileyinceye kadar acıyla sınayaak, cehennemleri olacaktı.

Genç adam dışarıda, annesini bıçaklayan kişinin içeride olduğundan habersiz etrafa kükrerken genç kadın, Doktor Selim'in odasına koştu; dermanı kalmayan dizlerine onu taşıması için yalvardı. Babası bunu yapmış olamazdı. Bir yanlışlık olmalıydı. Doktor Selim, bu öğlen yaşanan olayı kapatmanın derdinde düşünüp duruyordu. Zümra'yı odasına doğru koşarken bulunca zihnine düşenleri bir kenara bıraktı ve Zümra'ya seslendi.

"Zümra!" Zümra, Doktor Selim'in seslenişindeki çaresizliği duyduğu an telefonda duyduklarının gerçek olduğunu anlamıştı. Çaresiz bakışları Doktor Selim'i bulduğunda, ne diyeceğini bilemedi. Ciğerine batan nefesler eşliğinde Selim'in bir şeyler söylemesini bekledi.

"Kadın ameliyatta Zümra. Üç yerinden bıçaklanmış..." Zümra, dizlerinin onu daha fazla taşımayadığını fark etti ve yere yığıldı. Şimdi ben seni nasıl koruyacağım baba, nasıl yaparsın bunu? İçinden geçirdiği kelimeler diline yapıştı ama korkudan hiçbir şey diyemedi. Kendi elleriyle ateşe atmıştı babasını. Hastaneye yatması gerektiğini, hastalığının ilerlediğini bile bile babasının sözlerine inanmış, onun iyi olduğuna kanmak istemişti. Durumun böylesi bir noktaya geleceğini düşünmemişti hiç.

Hastanenin dışında çaresizce ağlayan adamla hastanenin içinde dövünen genç kadının hayat çizgisi tam da bu noktada kesişti.

Dört ayrı kalbin kirli oyunları iki masum canın hayatını birbirine bağladı; birini zalim etti, diğerini mazlum. Zalim, mazlumun kalbine acıyı doğrulttu. Yaşadıklarının sorumlusu gördüğü herkesi intikam çemberinde topladı, her birini tek tek yaktı. Silahında kalan en zehirli kurşunu ise, mazlumun kalbine akıttı ve onu, ölümün pençesine hapsetti. Mazlumsa, her şeyden habersiz sevdiklerini korumak adına hiç düşünmeden atladı o zehirli kurşunun önüne. Yanacaktı. Bile bile çaresizliğin bağrına koştu. Küllerini savuracaktı zalim, çığlık çığlığa yardım istemektense sadece sustu mazlum. Sustu ve hayallerine göz kapadı. Umutlarının soluşlarını izledi ağır ağır.

Dört ayrı kirli kalp, iki minik canın hayatını bir mezarın başına topladı. O mezar, içinde masum bir canı uyutacaktı.

~

NEFRETİN ESARETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin