6. Bölüm: Kanadı Kırık

30.5K 1.4K 108
                                    

Karşımda bana şaşkınlıkla bakmakta olan Selim'i görünce, battığım bu çukurun fark edileceği izlenimine kapıldım. Elini bana uzatıp beni bu çıkmazdan kurtarmasını umarken bir yanım bu bencil hayallerimi yüzüme vurup canımı yakıyordu. Sessizliğimiz uzayıp giderken diyeceklerimin düğümlendiğini hissettim. Dağhan'ın zaferini, Zümra'nın yenilgisini anlatabilecek gücüm yoktu.

"Zümra, senin ne işin var burada?" Gözlerimi acıyla kaçırdım, yapmam dediklerim boğazıma takıldı, nefret dolu bakışların üzerimdeki etkisini bir kez daha hissettim. Selim'in endişe dolu bakışları arasında gezinirken sürekli birilerine bela olduğum gerçeği ruhumu hedef aldı. Ne diyecektim ona? Bu adam elimden evimi, geleceğimi aldı. İşimi ve okulumu benden kopardı. Babamı da avuçlarımdan çekip almasın diye onun kölesi oldum mu diyecektim? Ondan yardım istesem, gerçekleri ona anlatsam ne değişecekti ki? Dağhan'ın teklifini kabul etme nedenlerimden biri yaşananların suçlusu olarak kendimi görmemken kimseden yardım isteyemezdim. Çünkü birinin bana yardım etmesine tek engel bizzat kendimdim.

"Dağhan?" diye sordu Selim. Zalim adam kazandığını belirten zafer dolu bakışlarla beni süzdükten sonra Selim'e döndü.

"Bir yardımcı alacağım zaman sana mı sormam gerekiyordu?" Selim'in bakışları değişti, şaşkınlığın rengi öfkeye bulandı, Dağhan'a hesap sorar gibi bakıyordu. Bir adım geri çekildim, Dağhan da bana bakıp ruhsuzca güldü ve kapıdan çıktı.

"Sen içeri gir," dedi bana bakmadan. Selim bakışlarını bana çevirdi, istemsizce içeri girdiğimi görünce seslendi.

"Burada çalışıyor?" Kendi kendine tekrarladı kelimeleri, ardından bakışlarını bana çevirdi. Yaptığımın yanlış olduğunu belirerek söylendi.

"Saçmalama Zümra, çalışacak başka yer bulamadın mı?" Hayal kırıklığı içinde gözlerime bakarken diyecek bir şey bulamadım, gözlerimi kaçırdım. Bu hayatta becerebildiğim en iyi şey sorunlarımı görmezden gelerek onları unutmaya çalışmaktı sanırım. Oysa görmezden geldiğim her suskunluk bir gün diken olup ayağıma batıyordu, taş olup boğazıma takılıyordu. Ben görmezden geldikçe hayat daha büyük bir çabayla rüzgarını savuruyordu üzerime.

"Dağhan, bunu nasıl yaparsın sen?" diye sordu öfkeyle. Dağhan bir şey demedi, bana dönerek bir kez daha uyardı.

"Sana içeri gir dedim!" Dediklerine uyarak içeri doğru koşar adımlarla giderken Selim yeniden seslendi.

"Zümra! Buraya gel!" Sesinde saf öfkeyi hissettim, öfkeli olduğu kişi ben miydim, yoksa beni buna mecbur bırakan zalim adam mıydı?

"Selim, sabrımı zorlama. Ne için geldin eve kadar?" diye sertçe soludu Dağhan. Dimdik duruyordu, sanki hiçbir suçu yoktu. Bu yaptıklarını hak ediyormuşum gibi umursamıyordu hissettiklerimi. Beni korumaya çalışan insanlara da zarar veriyordu.

"Dağhan! Konu bu mu? Sen bu kızı nasıl evine hizmetli olarak alırsın?" diye bağırdı. Nefeslerini buradan duyabildiğim adam cevap vermedi, yalnızca nefret dolu bakışlarını Selim'in üzerine dikti. Dünyayla alay ediyormuşcasına aldığı nefesleri sırıtışına bulaştı.

"Selim, sabrımı zorluyorsun," diye öfkeyle hırladı Dağhan. "Sen de içeri gir, gelince görüşeceğiz!"

"Girmeyecek!" diye cevap verdi Selim. "Sana yaşananların acısını Zümra'dan çıkarma demiştim!" Sakin olan taraf her zaman Selim olurdu, ancak şu anda bu söz konusu dahi değildi.

"Selim," dedi Dağhan tehlikeli bir sesle. "Sen bana ne yapacağımı söyleyemezsin. Önce bu konuda bir anlaşalım." Selim üzgünce bana baktı, dedikleri ona geri yedirilmiş gibi hissettiğine emindim. Hayal kırıklığı o denli belirgindi ki, kendimi suçlu hissettim. “Ayrıca Zümra burada çalışmayı kendi kabul etti. Bilirsin, çalışanlarım için benimle çalışmak bir ayrıcalıktır.”

NEFRETİN ESARETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin