9. Bölüm: Kaybetmeye Mahkûm

29K 1.3K 93
                                    

Bir insan ölümle sulanınca filizlenen tohumlarında hep acıyı yaşatıyordu. Babamın suratına bakınca da gördüğüm şey buydu. Annem babamın hayat suyuydu. Yaşam umudu, nefes alma sebebiydi. O gidince babamdan geriye hiçbir şey kalmamıştı. Yaşama duyduğu aşkı da annemle beraber gömmüştü toprağa. On altı yıl... Tam olarak on altı yıldır annemin yasını tutuyordu. Bazen bunu aklım almıyordu, yıllara meydan okuyan bu derin aşkına aklım yetmiyordu. Geçen süre zarfında onu hayata bağlayacak çok şey yaşamıştık ama bunların hiçbiri onu ayakta tutmaya yetmemişti. Bir adamın ömürlük yası arasına sıkışmış bir detaydım ben. Onun için hiçbir önemim yoktu.

Beyazlaşmış saçlarına, sakallarına uzattığım parmaklarım babama dokunamadan havada asılı kaldı. Uykusunda bile acı çekiyordu. Şakaklarında derin yaralar vardı, şeker hastası olduğu için yaraları kolay iyileşmezdi. Belki ruhu da şeker hastasıydı, art arda gelen darbelerden sıyrılıp kurtaramıyordu kendini. Çenesine değdirdiğim parmağım alev almış gibiydi. Sakallarını okşamaya çalıştım.

"Bir gün bunlar bitecek mi?" diye sordum. Sesim çatlak çıkmıştı. "Gözlerime bakacak mısın?" Uyanmayacağını biliyordum ama yine de onunla konuşmaya ihtiyaç duyuyordum. İnsan derdini anlattıkça yeni arayışlara yelken açardı ama ben öylesine yalnızdım ki, anlatamadığım acılarımla annemin ölümüne takılı kalmış gibiydim. Belki o da böyleydi. O da bana anlatamadığı hisleri yüzünden devam edememişti hayatına. Bu talihi lehimize döndüreceğimiz bir gün muhakkak gelecekti. İnanıyordum.

"Selim senin çok güçlü biri olduğunu, her daim savaşmaya devam edeceğini söylüyor. Bunu... Benim için yaptığını söylüyor. Durup düşünüyorum bazen, sahiden bana dönebilmek için savaşıyor musun diye. Benim için savaşmanı dilerdim baba çünkü ben senin için var gücümle savaşıyorum. Senin iyi olman için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Kalanı sende, baba. İyileşmek istiyorsan bana bir şans ver, ayağa kalk. Hayallerinde yaşamandan yoruldum. Hayat durup seni beklemedi, yıllar geçti. Artık şu ellerini tutmama fırsat ver de kalan ömrümüz için savaşalım." Buz kesmiş parmaklarımı eline doladım. Başımı eline koyup gözlerimdeki acıyı silmeye çalıştım. Ellerinin kokusu eskiden güzel olurdu ama artık o kokudan eser yoktu. Derin bir nefes aldım.

"Neler yaşadığımı bilsen bu kadar bencil olmazdın. Bana destek olmak için elinden geleni yapardın. Şu Allah'ın belası geçmişi bir kenara koyup ellerimi tutardın, düştüğümde ayağa kalkmama yardım ederdin. Hiç değilse gözlerini çekmeseydin üzerimden. O bile yetiyordu." Ruhum babamın avuç içlerine sığınmak, orada yaşamak istiyordu. Nabzımda atan saate baktım. Sürem dolmuştu. Beş dakikayı tüketmiştik, babamın bana ayırabileceği vakit bu kadardı. Başımı elindne kaldırdım ve ayağa kalktım. İpek gibi yumuşacık saçlarına değdirdim ellerimi, başını okşadım. Birkaç adım gerilerken midem bulanıyordu. Onu bu halde görmek iyi gelmemişti. Çantamı ve paltomu koyduğum yerden alırken bakışlarım tekrar babamı buldu.

"İyi ol baba. Tüm yaşananları kabus sayabileceğimiz kadar iyi ol. Beni hayatta tutan tek dileğim bu." Odadan çıkarken derin bir nefes aldım. Direkt Selim'in odasına girdim. Onunla babamın durumu hakkında konuşmak istiyordum. Bana izin verdiği vakti aşmadığımı fark edince Selim gülümsedi. Elindeki dosyaları çekmecesine koydu.

"Gördün mü babanı? Zihninde tasarladığından çok daha iyi durumda, değil mi?" dedi Selim sandalyesindeki pozisyonunu değiştirirken. Başımı salladım ama bu beklediğimden iyi olduğu anlamına gelmiyordu. Ölü gibiydi. Hem yaşıyor hem yaşamıyordu. Nefes alıyordu, kalbi atıyordu ama gözlerini dünyaya kapatmıştı. Yutkundum.

"Pek iyi değil. İlaçlardan mı kendine gelemiyor?" diye sordum korkuyla. Selim birkaç saniye beni süzdü, ardından masasının önündeki koltuğu işaret ederek oturmamı istedi. Dediğini yapıp koltuğa oturdum ve çantamı yandaki ufak boşluğa koydum.

NEFRETİN ESARETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin