29. Bölüm: Kıvılcım

23.7K 1K 433
                                    

Evveet, bölümü an itibariyle okuyup düzenlemiş ve paylaşıma hazır hale getirmiş bulunmaktayım. Yorumlarınızı aşırı merak ediyorum. Geçen bölüme gelen yorumlar için tekrar teşekkür ederim.

Şimdiden iyi okumalar!

Cem Adrian - Islak Kelebek'i de dinlemek isteyenlere hatırlatayım. Her dinleyişimde bana Zümra'dan bir şeyler fısıldıyor sanki. Yeri bende özel olan bir parça.

"Ah kalbim, bir ıslak kelebek...
Nasıl da uçuyor sana, nasıl da duymuyor beni."

~

~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


~

29. Bölüm: Kıvılcım

Gece yarısına kadar arka bahçede, salonda ve kendi odam arasında mekik dokurken Dağhan'ın gelmesini bekliyordum. Onunla konuşma isteğim daha önce hiç böylesine alevlenmemiş, suskunluğum hiç avuçlarıma batmamıştı. Saat on ikiyi vurduğunda ve yine çok geç geleceğini anladığımda içime bir umutsuzluk çöktü. Odama çıktım. Uzun bir duş aldıktan sonra yanı başıma koyduğu kitapları kitaplığa yerleştirmeye, onlarla oyalanmaya çalıştım. Bülbülü Öldürmek, Vadideki Zambak, Kuyucaklı Yusuf... En son elime Şeker Portakalı geçti. Bu aslında ilk bıraktığı ve benim en çok sevdiğim kitaptı. Her cümlesini defalarca okumuş, adeta ezberlemiştim çocukken.

"Onu kestiler bile, baba; benim küçük şeker portakalı fidanım kesileli bir haftadan çok oluyor..." demişti Zeze. Bu cümle bana çok kez babamı hatırlatmıştı. Babam ve kaybettikleri, babam ve umutsuzluğu, babam ve terk edişleri... Şimdi dönüp kendime bakıyordum da kaybeden bendim. Şeker portakalı fidanı kesilen bendim ve bunu görmeye fırsat bile bulamadan yıllarca babamın peşinden koşmuştum.

Derin bir nefes alıp Şeker Portakalı'nı da diğer kitapların arasına koydum. Yorganı açmadan yatağın üzerine yattım ve gece lambasını kapattım. Şimdi oda karşı koyulmaz bir karanlığa gömülmüş, sessizlik bu karanlığın içinde yeşermişti. Dakikalar böyle geçti. Uykuyla uyanıklık arasında gidip geliyordum. Göz kapaklarım ağırlaşmaya başlamış, zaman kavramını yitirmiştim. İki avucumu gözlerime bastırdım.

Niye gelmiyordu?

Kirpiklerim birbirine yapışana dek o pozisyonda kaldım. Kulaklarım çıkacak tek bir sesi arıyordu.

Bir, iki, üç...

Yoktu.

Yatağımdan hışımla kalkıp Dağhan'ın odasının karşısındaki lavaboya gittim. Islak saçlarım ense köküme doğru yayılan migrenimi tetiklemişti. Saçlarımı kurutmaya başladım.

Gelmeyecek, dedi içimden bir ses.

Ona babasının yıllar önce babamın peşinde dolanmasının hesabını bile soramayacaktım.

NEFRETİN ESARETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin