8. Bölüm: Geçmişin Yangını

29.3K 1.3K 86
                                    

Çardaktaki salıncakta oturup soğuğun içimdeki yangınları kurutmasını diledim. Saymaktan yorulduğum yıldızlara içimdeki kırıkları anlatmaya başlamıştım. Artık onları saymanın bana hiçbir faydası yoktu. Zamanın ağır ağır gecenin üzerinden kayışını gözlemleyebiliyordum. Kulaklarımda çınlayan ayak sesleriyle başımı yasladığım yerden kaldırdım. Arkama dönüp baktığımda, Dağhan'ın iri cüssesi görüş alanımı kapladı. Kaşlarını alayla kaldırmış bana doğru geliyordu. İstemsizce ayağa kalktım, o yokken oturup evinde keyif çattığımı sanacaktı. Koyu kahve gözleri gecenin karanlığına bile meydan okuyordu, üzerime geldiği her an gözlerindeki ifadenin ruhumda yarattığı korku büyüyordu. Bana iyice yaklaştığında, çardaktaki zayıf ışık suratına dağıldı. Dudağının kenarındaki yara dikkatimi çekti. Henüz taze olduğu belli olan yarasına kan toplanmış, dudağının bir kenarı hafif şişmişti. Bakışlarımın yarasına düştüğünü fark edince suratına öfkenin gölgesi değdi.

"Daha büyük bir hasar mı bekliyordun?" diye sordu sırıtırken. Bunu nasıl başardığını bilmiyordum ama öfkenin en net olduğu anlarda bile alaylı konuşabiliyordu. Her şeyi tiye alıyordu sanki.

"Anlamadım?" diye sordum. Sesim fazla cılız çıkmıştı.

"Selim'e seni bu işe mecbur ettiğimi söylerken ne bekliyordun?" diye sordu gülmeye devam ederken. Kaşlarım çatıldı. Selim her şeyi anlamış mıydı? Derin bir nefes alırken bunun beni umutlandırdığını hissettim. Arkamda birinin olduğunu bilmek iyi gelmişti. Rahatlamam suratımdaki ifadeyi nasıl etkilediyse o bundan hayli rahatsız olmuştu. Gözlerinden saçılan alevlerin aksine hala sakince hareket ediyordu ama her an üzerime çullanabilir gibiydi.

"Sen gerçekten bunun işe yarayacağını sandın, ha?" dedi bana acıyormuş gibi suratını ekşiterek. Bunu yapmadığımı ona söylemek istedim ama işe yaramayacaktı. Hiçbir zaman ne dediğim ya da ne yaptığım fikirlerini etkilememişti. Beni savunmasızlaştırdığı ilk günden beri sadece kendi yargılarına göre hareket ediyordu. Bu yüzden susup ona bakmayı tercih ettim. Bakışları suratımda gezinirken saçlarımı kulağımın arkasına atmak için havaya kalkan sargılı elime kaydı. Ruhsuzca güldü.

"Sen asla anlamayacaksın, değil mi? Sana bir sır vereyim: Hiç kimse seni benim elimden kurtaramaz. Hiç kimse." Birkaç adım daha bana doğru geldi. Onu iyice sinirlendirmem için bahane arıyordu. Psikolojik baskı uygulayarak beni çökertmeye çalışıyordu.

"Ben kimseye bir şey söylemedim." dedim usanmış gibi. Boşa çenemi yoruyordum. Beni dinlemiyordu çünkü.

"Öyle mi?" İnanmışa benzemiyordu. "Sahi mi?" Dibimde bittiğinde, bakışlarımı ondan çekerek suratımı eğdim. Kendimi geri çekmek istiyordum ama tam arkamda salıncağın demiri vardı.

"Çekilir misin?" dedim aradan çıkmaya çalışırken. Olduğu yerde put gibi durmaya devam etti. Fırtına öncesi sessizliği uzun sürmeyecekti, belliydi. Suratına bakmamak için gösterdiğim çabayı fark ettiğinde, iki eliyle omuzlarımdan tuttu.

"Suratıma bak!" diye emretti. Bedenimi kavrayan parmaklarından kendimi kurtarmaya çalışırken dudaklarım acıyla büküldü. Sargıdaki elimle ona güç uygulayamadığımdan tek elimle ondan kurtulmaya çalışıyordum.

"Bana dokunma, çek ellerini." dedim tizleşen sesimle. Öfkelenmeye başlıyordum. Bu da eline beni hırpalaması için koz vermem demekti.

"Suratıma bak!" dedi bu sefer daha gür bir şekilde. Bakışlarımı öfkeyle gözlerine diktim. Gözlerinde gördüğüm yangını ruhuma üflüyordu. Omuzlarımdan tutarak beni şiddetle sarsmaya başladığında, dudaklarımın arasından tiz bir ses bahçeye dağıldı. Titrek nefeslerim hızlanmaya başladığında kendimi onun öfkesinden korumaya çalışıyordum. Sağlam elimi tam kalbinin üstüne koyarak onu itmeye çalıştım.

NEFRETİN ESARETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin