Küçük bir hata, bir insanın hayatını ne denli değiştirebilirdi? Hayatımın bu noktasına kadar değişimin bu denli büyük uçurumlara açılan bir kapı olduğunu bilmiyordum. Pişmanlık, çaresizlik insanın yüreğinde kor olup ömürlük bir mahkumiyeti avuçlarına bırakıyormuş. Birkaç saat içinde tecrübe ettiğim bu gerçek karşısında tamamiyle sarsılmış, adeta yok olmuştum. Acıyla kapanan gözlerimi dinlenme odasında açtığımda içime düştüğüm bataklığın beni yuttuğunu fark etmiştim. Başımda bekleyen Selim, uyandığımı görünce oturduğu yerde doğruldu.
"Zümra," İsmim kulaklarımda çınlarken gözlerime birikmek için çaba gösteren acizliğimi kanıtlamak isteyen gözyaşlarımı sildim. Selim'in şefkat dolu sesi bir kez daha adımı tekrar ettiğinde, başımı iki yana sallayarak yaptığım hatanın kalbimde açtığı yarayı dindirmenin yollarını aradım. "Kadın nasıl?" diye sordum telaşla üzerime örtülen battaniyeden kurtulurken. "Selim bana sakın yalan söyleme. Ameliyattan çıktı mı kadın? Durumu nasıl?" Selim, bakışlarını yere indirdi. Bu durumun kötüye gittiğinin belirtisiydi.
"Çıkmadı, üç saattir içeride." Ellerimi suratıma kapattım. "Allah kahretsin!" diye fısıldadım alnıma düşen saçlarımı öfkeyle geri atarken. Babam, saatler önce sinir krizi geçirmiş, bir kadını bıçaklamıştı. Hayatımın hatasını yaptığımı bildiren bir telefonla öğrendiğim bu gerçek, vicdanımın en koyu taraflarını bile ince bir sızıyla kaplayacak kudretteydi.
"Ne yapacağım?" diye sordum gözlerim dolarken. Babamın hastalığından dolayı ceza ehliyeti olmaması gerekirdi ama onun hastaneye yatırılmasını kabul etmediğim için şu an tüm suç onun üzerindeydi. Onu hastaneye yatırmak için çok çabalamıştım. Buna onay verdiğim gün, babam kendini öldürmekle tehdit etmişti beni. Elinde annemin fotoğrafı vardı o gün, gözlerinde yılların birikimine dayanan ince bir sızı... Bana, onu kimsenin anlamadığına, iyileştiğine dair onlarca şey söylemişti. Onunla gerçek diyaloglarımızdan biri gibiydi. Ben... Onun çaresiz haykırışlarını dinlemekle hata yapmıştım. Yapmam gereken tek şey onun tedavisini olmasını sağlamaktı ama bunu bile becerememiştim.
"Zümra, yapılması gereken tek şey var biliyorsun." Selim, aylardır bana duyurmaya çalıştığı şeyi yeniden kulaklarıma tıkarken başımı iki yana salladım. Babamı benden alacaklardı. Bana baktıkça geçmişine yüz çeviren babamı benden uzaklaştırıp tedavi edeceklerdi. Üstelik sırtına bir da bu davayı yükleyeceklerdi. Bıçaklanan kadının ailesi devreye girecekti belki de.
"Benden onu size teslim etmemi isteme," diye yalvardım Selim'e. Boğazıma kadar battığım acı ruhumu kemirirken gözyaşlarımı sildim. "O kadar ağır dozları kaldıramayabileceğinden bahsetmiştin bana. Hastalığı ilerlemiş demiştin, hastaneye yatarsa da kurtulacağı kesin değil demiştin. Şimdi karşıma geçip onu benden koparacağını söyleme. Hapishaneye dayanabilir mi sanıyorsun? Orada ölür!" Selim, bakışlarıma yansıyan acıyı fark etti ama gerçeklere mühürlemiş dilinin zehrini akıtmaktan da vazgeçmedi.
"Artık başka yolu yok, biliyorsun! Baban birini öldürüyordu Zümra! Artık çocukça davranmayı kes!" Avuçlarımı kulaklarıma bastırdım, dediklerini duymazdan gelmeye çalıştım ama olmuyordu. Benim yüzümden biri ölümle pençeleşiyordu ve yine benim sorumsuzluğum yüzünden babam bu çaresizliğin içine düşmüştü. Bu işin içinden nasıl çıkacaktım? Koltukta oturur pozisyona geçerken titriyordum. Selim, gerçekleri daha fazla içinde tutmak istemiyor gibiydi.
"Babanın bıçakladığı kadın kimin annesi, biliyor musun?" Gözlerim Selim'i bulduğunda, başımı olumsuz anlamda salladım.
"Bu işin peşini asla bırakmayacak biri. Babanı öldürebilecek kadar gözü dönmüş biri." Kulaklarım, Selim'in söylediklerini bir an seçemedi. Zihnime sızan sesler birbirine karıştı, korku yüreğimin en derin kısmına el attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİN ESARETİ
Teen FictionZümra, babasının geçmişinin kurbanı olduğunun farkında olmadan okulunu bitirmeye çalışıyorken bir gün hastaneden aldığı haberle yerlebir olur. Babası bir kadını bıçaklamıştır. Zümra babasının savunulamaz hatasıyla hayat savaşına bir yenisi eklemişti...