Merhaba! Neden bölümün bu kadar geç geldiğini hepiniz merak ediyorsunuzdur. Açıkçası bu aralar yazma işlerimi ve okulu düzene sokmaya çalışıyorum. Akşam çok erken uykum geliyor sabah erken kalkıyorum, yurda alışmakla zaman geçiriyorum derken burası biraz aksadı. Haftalık düzenli bölüm attığım günlere geri dönmek istiyorum ama sanırım bu biraz vakit alacak. Sizi yarım bırakmayacağıma olan inancınızı yitirmeyin lütfen, biraz aksaklıklar olsa da yazmayı bırakmayacağım bunun için endişelenmeyin. Daha da güzelleşeceğimize inanıyorum, umarım bölümü seversiniz.
İyi okumalar.
~
21: MOLOZLARIN ARASINDA
1988, İstanbul
Gençliğinin baharında bir kadın, yaşamın soğuk sularını izlerken çaresiz hissediyordu. Denize bakan kocaman bir odanın içinde, sırça köşkleri andıran bu büyük evde hapis hayatı yaşıyordu. Yıllardır burada hapisti aslında, sadece gerçekleri yeni yeni görmeye başlıyordu. Onlarca seyahat, yüzlerce pahalı eşyaların arasında kısılmış ruhu artık tüm bunları taşımaktan yorulmuştu. Tek birine inanıyordu. Onu kurtaracağına inandığı tek bir adam vardı; o da artık başkasının kolları arasında, başka birinin yanındaydı. Onu beklediği her an bedeninin çürüdüğünü hissediyordu. Ruhu küfleniyordu.
Hikmet Ersoy... Bu genç kadının kalbinde büyük bir yaraydı. Her şarkısında kendini bulduğu, ailesinin onu gömdüğü çukurdan onun kelimelerine sığınarak çıktığı Hikmet Ersoy artık bir başkasının gözlerinde yaşıyordu. Ne ağırdı bu yükü taşımak... Dostu saydığı tek insanın ihanetiyle sarsılmıştı Tülay. On dokuz yıl boyunca onu iyileştirebilecek tek bir ruh bulmuştu, onu da kardeşi gibi sevdiği o kadın çalmıştı işte. Leyla... O büyük kavgadan sonra onu ve Hikmet'i hiç görmemişti. Onu cehenneme gömüp kendileri hangi cennete yaşıyorlardı, bilmiyordu. Yaslandığı pencere soğuktan buğulandığında, parmağıyla oraya bir şeyler kazımaya başladı genç kadın. Bomboş hissediyordu. Yazmak için havaya kalkan elindeki prangaya baktı, yüzük parmağına takılmış o cehennem ateşini süzdü. Babasının ona cezasıydı bu, onu Hikmet'in aşkından kurtarma hayaliydi belki de.
"Senin deli gibi tutkunu olduğun adam senin en yakın arkadaşım dediğin ahlaksızla bir oldu da, öylece bıraktılar seni ortada! Onlar o çöplüğe layıklar, Tülay! Aptalca gençlik heveslerinle hayatını mı mahvetmek istiyorsun? Bırak düştükleri çukurda çürümeyi beklesinler. Ben, senin onların düştüğü çukura düşmene asla izin vermeyeceğim. O adamla evlenecek, yaşadığın acıları unutacaksın. Tülay... Her şey geçecek, sen yeter ki çaba göster."
O adamla sözleneceği günden önceki gün söylemişti bunları babası, Tülay'a. Kızını düştüğü yerden kaldırmanın tek çaresi olarak Hakan Koçdemir'i görüyordu. Tülay direnmek istedi. Günler boyu oyaladı babasını. Savaşıyorum dedi, ayağa kalkacağım dedi ama ne yaparsa yapsın babasının inadını kırmayı başaramayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİN ESARETİ
Teen FictionZümra, babasının geçmişinin kurbanı olduğunun farkında olmadan okulunu bitirmeye çalışıyorken bir gün hastaneden aldığı haberle yerlebir olur. Babası bir kadını bıçaklamıştır. Zümra babasının savunulamaz hatasıyla hayat savaşına bir yenisi eklemişti...