18. Bölüm: Yürek Yarası

28.3K 1.2K 184
                                    

Merhaba! Geçen bölümdeki güzel yorumlarınız için çook teşekkür ederim, ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Umarım bu bölümü de beğenirsiniz, şimdiden iyi okumalar!

~

18. BÖLÜM: YÜREK YARASI

Cehennem azabı da insan içindi. Sadece ben o azapta kavrulmaya erken başlamıştım. Ondan önce sessiz bir hayatım vardı. Kendime göre hareketlerle doldurduğum, çoğunlukla yalnız ama umut dolu, sevdiğim bir hayatım vardı. Yani o zaman hayatımın iyi olmadığını düşünürdüm ama şimdiye kıyaslayınca her şey daha normaldi. Çalışmaya başlayınca her şeyi geçeceğine inandığımdan var gücümle mücadele ediyordum zorluklarla, hesap bu ya bir gün emeklerimin karşılığını alacaktım güya. Gerçeklerin zulmünü çekmektense yalanların gölgesinde yaşamayı tercih etmiştim çünkü. Şimdi halime bakıyordum da her şey gittikçe kötüleşiyordu.

Onun varlığı beni olması gerekenden daha hızlı tüketiyordu ama çok yakında içine düştüğüm bataklıktan sıyrılacak, hayatıma devam edecektim.

Bırakmayacağım diyordu, ondan kurtulamayacağımı haykırıyordu oysa beni zerre tanımıyordu. Kurtulacaktım. Bir gün bir bakacaktı, avuçlarında kıstırdığına emin olduğu kanatlarım kanat çırpmaya başlamış ve ben ondan uzaklara uçuyor olacaktım.

Bir gün sahiden babamın ellerini tutuyor olacaktım. Şimdilik kayıtsız gibi görünmekten başka yolum yoktu.

"Burayı seviyor musun?" diye sordum yaklaşık dört saattir aynı manzarayı seyrettiğimizi varsayarak. Yorgun hissediyordum. Başımı koltuğun başlığına yaslamış, gözlerimi yarıya kapatmıştım. Uçsuz bucaksız kayalıklarla kaplı, derin uçurumdan denize bakarken hem ürküyor hem rahatlıyordum. Kirpiklerim göz kapaklarıma ağır gelmeye başladığında iyice mayışmıştım.

"Burası bana kim olduğumu hatırlatıyor." dedi soruma cevaben. Kollarını göğsünde birleştirmiş, kısık bakışlarına durgun bir ifade yerleştirmişti. Çenesini koyulaştıran sakallarını kaşıdı.

"Kafam karıştığında buraya geliyorum. İyi geliyor." Hava kararmaya başlamıştı. Arabanın içinde kalorifer çalıştığından sıcak bedenimi iyice gevşetmiş, rahatlamıştım. En azından uykum geldiğinden rahatlamış hissediyordum.

"Ürkütücü." dedim bulunduğumuz yerin yüksekliği karşısında ürperirken.

"Öyle."

"Selim'in sakinleşmesini bekliyorsun aslında, değil mi?" Suratını sıvazlarken bana bakmadı. Gerçi, Selim'in neden Dağhan'a öfkeli olduğunu da bilmiyordum. Berfin'in vurulmasına sebep Dağhan mıydı?

"Yalnız kalmayı sevmez o. Öfkesi geçince konuşmak isteyecektir." dedi sıkkın bir sesle. Kim severdi ki yalnızlığı? En azından alışkanlık gerektirirdi yalnızlık. Çantamın içindeki su şişesini çıkarıp bir yudum su içtim. Boğazım kurumuştu. Gözlerimi kapatıp dinlenmeye çalıştığımda Dağhan devam etti.

"Sen de sevmiyorsun yalnızlığı." Yutkundum. Kanıksıyordu insan işte, ona sunulanı benimsemeyi öğreniyordu.

"Pek şikâyet etmem aslında." diye mırıldandım.

"Belki şikayetçi olduğunun bile farkında değilsindir." Yine aynı şeyi yapıyordu. Beni çok tanıyormuş gibi hakkımda bir şeyler söylüyor, beni bana öğretmeye çalışıyordu. O böyle yaptıkça zapt edilmez bir öfke doğuyordu içime.

"Nereden biliyorsun? Çok mu tanıyorsun beni?" diye sordum. Sesim sert çıkmıştı. Siyah mantomun düğmelerinden birkaçını çözerken vücudumun uyuştuğunu hissettim. Fazlasıyla hareketsiz kalmıştım.

NEFRETİN ESARETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin