Selam! Umarım çok bekletmemişimdir sizi. Geçen bölümki yorumlarınız için teşekkür etmek istedim bölüm öncesi. Umarım bu bölümü de seversiniz, iyi okumalar!
~
~
Yalan Rüzgarı
Tüm gece uyumadım. Uzun uzun düşüncelerin ardını alevlendiren vicdan azabı ruhuma sıçramıştı bir kere ve ben ne yapacağımı hiç bilmiyordum. İnsan öyle varlıktı ki, en saf nefrete bile bazen empati sıçratıyordu ve kalan ömrünü o empatinin ruha düşürdüğü vicdan azabını öldürmeye çalışmakla geçiriyordu. Telefonum baş ucumdaydı, belki bir mesaj ya da telefon gelir diye bekliyordum. Bana kim, niye yardım etmişti? Kafam allak bullaktı. Sabaha kadar can alıcı sorunların arasında yağmur damlalarının şehri yıkayışını izledim. Gün doğduğunda temiz hava almak için dışarı çıkmaya niyetlenmiştim. O esnada Dağhan'ı fark ettim. Salonda, büyük siyah koltukta uyuyordu. Çok içmiş gibi değildi, kendinden geçmiş hali yoktu. Her zamanki gibi uyuyordu. Mutsuz bir adamın kâbuslarla imtihanını izledim bir süre. Dağıttığı, kırdığı bardakları toplayıp masanın üzerini temizlerken bunu neden yaptığımı bile bilmiyordum. Belki uyandığında karşısında harabe görmektense temiz kokan bir salon bulmak ona iyi hissettirirdi. Aslında onun iyi hissetmesini umursamamam gerekiyordu. Salondaki ağır koku geçsin diye bahçeye açılan büyük Fransız penceresini açtım. İçeriye yağmur suları doluyordu ama içki kokusundan daha güzeldi yağmur kokusu.
Bakışlarımı yeniden ona çevirdiğimde o hâlâ uyanmamıştı. Parmaklarının üzerinde kuruyan kan ve kabuklaşmaya başlamış yaralara daha dikkatli baktım. Nedense gerçek gibi gelmiyordu. Sanki bir film için plastik makyajdı sahip olduğu yaralar... Bir illüzyondan ibaret gibiydi. Daha önce yara görmemiş de değildim, neden bu kadar yabancılıyordum ki? Belki birini öldürebilecek kadar delirmiş bir adamı hayatım boyunca hiç görmemiş olduğumdan kaynaklanan bir zayıflıktı benimkisi. Pek inandırıcı gelmiyordu.
Bugün benim izin günümdü, özgürce sokakları arşınlayıp babama kavuşacağıma oturmuş burada vicdanımla konuşuyordum. Salon iyice havalandığında pencereyi kapatıp kilitledim. Meryem Anne de birazdan gelirdi. Sanırım yokluğum sorun olmazdı. Bu aralar Dağhan'ın daha önemli işleri vardı, benimle uğraşmaya vaktinin kalacağını sanmıyordum. Ayrıca Selim babamın kendine geldiğinden bahsetmişti, bunu duyduğum günden beri babamla görüşmek için boş vakit kollayıp duruyordum.
Kendime apar topar kahvaltılık bir şeyler hazırlarken Meryem Anne de gelmişti. Beni mutfakta görünce elindeki taze ekmeği tezgahın üzerine koydu ve azarlar gibi konuşmaya başladı.
"Aman be kızım, sen daha çıkmadın mı? İzin günün senin, kahvaltıyı ben hazırlarım." Dağhan hafta sonları evde çalışanların olmasından hiç hoşlanmadığından hafta sonu tüm yük Meryem Anne'ye kalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİN ESARETİ
Teen FictionZümra, babasının geçmişinin kurbanı olduğunun farkında olmadan okulunu bitirmeye çalışıyorken bir gün hastaneden aldığı haberle yerlebir olur. Babası bir kadını bıçaklamıştır. Zümra babasının savunulamaz hatasıyla hayat savaşına bir yenisi eklemişti...