Günler, bir hatanın bedelini ödemeye çalışmamla geçerken her geçen saniye boğazıma diziliyordu. Bir robot gibi hissizce bana emredilenleri yapıyor ve kendi halime kaldığım geceleri bekliyordum. Uykunun hafiflediği, sağanak yağışların camdaki takırdısının melodisine kendimi kaptırdığım gecelerde zihnime babam düşüyordu. Evlat acısıyla yanan bir annenin doğurduğu ölü toprak soluyordum o zamanlar. Ellerimi uzatsam babamın kırlaşmış sakallarına değecek gibi hissediyor, aynı zamanda ona hiç ulaşamayacak olmanın acısıyla yanıyordum. Sahiden yanıyordum. Her yanım alev alevdi.
O ruhsuzla her göz göze geldiğimde kendime bu eziyete babam için katlandığımı hatırlatıyordum. Babam ve onun yaralarını iyileştireceğim günler için... Değişik ruh halleri bazen buradan çıkışım olmayacağını düşünmeme sebep oluyordu. Kesinlikle kendinde değildi. Her gece çalışma odasında sayısız kadehler deviriyor, bir hayalet gibi ortalıkta dolaşıyordu. Onun bakışlarındaki canavardan kurtulduğum zamanlarda bir adamın kendini öldürüşüne şahir oluyordum. Bu beni daha da korkutuyordu. Değişen zamanın bana getirdiği tek şey elimin iyileşmiş olmasıydı. Onun izleri ağır ağır siliniyordu bedenimden.
Mutfaktaki bulaşıkları bulaşık makinesine yığarken saat dokuzdu. Meryem Anne ve diğer hizmetliler altı gibi çıkıyor, sabah da sekiz gibi eve geliyorlardı. Müştemilatta kalan tek kişi bekçi Erdem Amca'ydı. Kocaman köşkte Dağhan ile yalnız kalmak son derece korkutucuydu. En fenası yalnızlığın soğuk ruhunda uykuya dalarken babamın da yalnızlığın gölgesinde beklediğini bilmekti. Ne kadar zaman geçmişti onu görmeyeli? Bir ay mı? Daha fazla da olabilirdi. Zaman kavramını yitirdiğimi düşünmeye başlamıştım.
Birbiri içine sıkışan bardakları makineden çıkarmaya çalışırken sargıdaki elimle tezgahtan destek alıyordum. Bir an boşluğuma geldi, elimin üstüne fazla yüklendim ve makinenin içinden almaya çalıştığım iki bardak büyük bir gürültü saçarak yere düştü. Mutfakta yankılanan cılız ses kulaklarımda büyürken ellerimle kulaklarımı kapattım. Çıldıracak gibiydim. Dayanamıyordum. Burada hapis kalmak istemiyordum. Babamı görmek istiyordum! Ona ihtiyacım vardı, onun ellerine sığınmak istiyordum. Yere dağılan parçaları süzerken daha ne kadar bu işkenceye maruz kalacağımı düşünüyordum. Başımı yukarı kaldırıp pencereden gökyüzüne baktım. Çocukken annemle babam kavga ettiğinde babam benim odama gelir, yatağımın kenarına oturup gözyaşlarıma uzanırdı. Ağlıyor olurdum çünkü annemin babamı aşağılayan sözlerinden korkuyordum. O zaman annemin söylediklerini tam anlayamazdım ama büyüdükçe babamın boynunu büken şeyleri daha iyi anlar hale gelmiştim. Neyse, işte o zamanlarda babam da ağlıyor olurdu. Yanaklarında pek yaş görmezdim ama gözleri hep dolu dolu olurdu. Birbirimize sarılır, gökyüzüne bakardık. Annem odasında sinir krizi geçirirken biz gökyüzündeki yıldızları saya saya unuturduk acılarımızı. Birbirimizin yaralarını sarardık. Sabah annem gelirdi odama, babama af diler gibi bakardı. Her kavganın bağlandığı o tatlı sabahlardan birine uyanmış olurduk. Ben her gecenin bir sabahı olduğunu annem ve babamdan öğrenmiştim, bunun kocaman bir yalan olduğunu fark etmem bu yüzden yıllarımı almıştı. Annem öldüğünden beri uzun bir gecenin yolcusuydum ben. On altı yıldır bu gecenin sabahını bekliyordum. Şimdi gökyüzüne bakınca yine aynı şeyi gördüm. Boş beklentiler içinde yaşamaya devam ediyordum. Sabahı bekleyen ruhumu karşılayan gece gözlerimi kör etmişti.
Bakışlarımı saçılan cam parçalarına çevirirken mutfak kapısına yaslanmış iri bedeni dikkatimi çekti. Baştan aşağı beni süzüyordu. Ruhum korkunun ellerinde ufalırken yutkundum. Koyu kahve gözleri içimdeki çaresizliği alevlendirircesine duygusuzdu. Ne yapacağımı bilemediğimden birkaç adım geriledim. Sağlam elimle sargıdaki elimi tutarak gözlerimi kaçırdım.
"Hep böyle sakar mısındır?" dedi beni şaşırtırken. Sarhoş muydu? Pek sarhoş gibi bakmıyordu oysa.
"Ben şimdi topluyorum." Cam parçalarını toplamak için eğildiğimde derin bir nefes aldı. Kafasını biraz eğdi, dağınık saçlarını alnına savuran bir hareketti bu. Başını kapının pervazına yasladığında yorgun görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİN ESARETİ
Teen FictionZümra, babasının geçmişinin kurbanı olduğunun farkında olmadan okulunu bitirmeye çalışıyorken bir gün hastaneden aldığı haberle yerlebir olur. Babası bir kadını bıçaklamıştır. Zümra babasının savunulamaz hatasıyla hayat savaşına bir yenisi eklemişti...