~
Duvarlarına umut kazınmış bir aileyi dağıtmıştı zamansız bir ölüm bundan tam on iki yıl önce. Annem ölmüştü. Bir ölüm yaşamın kollarına iki ayrı ceset bırakabilir miydi? Bırakmıştı işte. Ölen annemdi ama biz bundan on iki yıl evvel Ersoy ailesini gömmüştük. Banyonun paslanmış aynasına diktiğim gözlerim acının kollarında umutsuzlaşmıştı. Bir zamanlar bu gözler yaşam sevinciyle doluyken şimdi ölümün uçurumundan beni izliyordu. Elimde tuttuğum çakının soğuk metali ürpermeme neden olurken annemin mezarından geliyordum. Babam her yıl yaptığı gibi yine annemin mezarının kenarında sabahlara kadar onunla konuşmuş ve sabaha karşı sızmıştı. Bu sefer onu eve getirmeye çalışmamıştım. Durup bir saat kadar toprağın altındaki annemi ve toprağına sarılan babamı izlemiş ve eve yalnız gelmiştim.
"Git buradan. Beni annenle yalnız bırak. Git!" Onun ölümünden bile beni sorumlu tutuyorken artık babamın düzelmeyeceğine, her şeyin daha da kötüye gideceğine öylesine emindim ki, ona ellerimi uzatmamıştım bile.
Ona bakınca bizim için tüm umutların bittiğini görmüştüm bugün.
Aynaya düşen bakışlarım dağılmış saçlarıma takıldığında ruhsuzca gülümsedim. Ellerimle kabaran saçlarımı düzeltmeye çalışırken gözlerimin dolduğunu hissettim. Yalnızdım ve artık yalnızlığın ağır sessizliğine katlanamıyordum. Kendimi bomboş hissediyordum, sanki yaşamıyordum. Yaşayamıyordum. Nefes alıyordum, yemek yiyordum, ağlıyordum, gülüyordum, hatta kahkaha atıyordum ama yaşamıyordum. Üzerime attıkları topraktan yıllardır kurtaramıyordum kendimi. Canlı cenaze gibi dolaşmaktan yorulmuştum. Gözlerimin önünde eriyip giden babamın ölümünü izlemekten yorulmuştum.
Yaşamak için gerçek bir sebebim yoktu.
Artık yoktu. Onun beni hiçbir zaman umursamayacağını görmüştüm bugün. Beş yaşına kadar bir masalın içindeydim ben, artık masal yok olmuştu ve gerçeklerle baş başaydım. Paramparça olan hislerime bakarken titriyordum. Terleyen parmaklarımın arasından kaymaya başlayan çakıyı diğer elime aldığımda, bunu yapmak istediğimden emin sayılırdım.
Keşke sonumuz böyle olmasaydı.
Keşke bana değer verseydi.
Ucu kütleşmiş çakıyı tam kalbimin hizasına, göğsümün biraz üstüne değdirdim. Soğukluğu karşısında biraz daha ürperirken gözlerimden akmakta olan yaşları geri itmeye çalıştım. Ağlamayacaktım çünkü kurtuluyordum, buna sevinmem gerekirdi. Artık ne annemin ölü hatıralarını ne de babamın beni tanımıyormuş gibi bakan gözlerini görecektim. Bu yüzden mutlu olmam gerekmez miydi?
Parmaklarımı sıkarken buldum kendimi dakikalar sonra. Ölmekten korkuyor muydum?
"Neredesin baba?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİN ESARETİ
Teen FictionZümra, babasının geçmişinin kurbanı olduğunun farkında olmadan okulunu bitirmeye çalışıyorken bir gün hastaneden aldığı haberle yerlebir olur. Babası bir kadını bıçaklamıştır. Zümra babasının savunulamaz hatasıyla hayat savaşına bir yenisi eklemişti...