31. Bölüm: Kabus ve Gerçek

21.8K 886 254
                                    

Herkese selamlar! Bölümü kontrol edemeden yayımlıyorum, bugüne söz verdiğim için yayımlama ihtiyacı hissettim. Sınavlarım önümde duruyor, ders çalışma tempomu arttırmam gerek bu yüzden yorumlarınıza geç dönersem üzerinize alınmayın lütfen.

Umarım severek okuyorsunuzdur. Gidişatla ilgili yorumlarınızı çok merak ediyorum ve her bölüm erinmeden yorumlarıyla benimle iletişime geçen, güzel fikirlerini belirterek bana ilham olan herkese çok teşekkür ederim.

İyi okumalar!

~

~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

~

31. Bölüm: Kabus ve Gerçek

Babamla çok anım vardı fakat hepsi birbirine benziyordu. Anılarımı ikiye ayırmıştım ben, ölümden önce ve sonra diye. Ölümden öncesi kazançları ve kayıplarıyla gelişmiş bir çocuğun günlüğüne benziyordu. Ölümden sonrasıysa büsbütün mezarlıktı. Çiçek yetişmez, bereket kabul etmez bir toprağın kıyısında annem ve babamı izlemekten ibaretti. Annem ve babam diyordum, babamın ruhunun toprağın altında olduğuna emindim çünkü.

"Sensiz nasıl yaşanır bilmiyorum." dedi babam mezarın başında. Tüylerim diken diken oldu, sırtımdan bir ürperti geçti.

Hava karanlıktı, yağmur yağıyordu ve annemin üzerine attıkları toprak çamurlaşmaya başlamıştı. Babamın iri elleri toprağı avuçlarken mezarın içine girmek istiyormuş gibi gözlerini göğe çevirdi.

"Sevgilim. Uyan." Henüz suratına çizgiler dolmamış, saçları beyazlamamış adamı uzaktan izledim. Babamın cevapsız kalan çığlıkları kanatlandı, göğe doğru hareketlendi.

"Leyla, uyansana! Uyan! Zümra'ya ne diyeceğim ben?"

Kendimi gizlemek istedim. Önümdeki ağacın gövdesi bedenimi kamufle ediyordu. Parmaklarımla ağacın dallarına tutundum. Başımı gövdesine yasladım. Babamın hıçkırışları zaman içinde ufak iniltilere döndü. Elindeki içki şişesiyle oynadı. Şişeyi kafasına dikti.

"Ona bakamam. Bunu yapacak gücüm yok. Ne yapacağım ben sensiz?" Her zamanki gibi sadece kendi acısını düşünen babam benim de annemi kaybettiğim gerçeğini silip atmış, mezarın yanına boydan boya yatmıştı. İki kişilik bir mezardı karşımdaki, biri altında kalmış öteki üstüne sızmıştı.

Boğazımın yandığını hissettim.

Acı çekmek için bile olsa onların arasında bana yer yoktu. Oysa acımız ortaktı.

Yalnızdım.

Gözlerimi kapattım. Kollarımı, saklanmak için ardına geçtiğim ağaca sararken gözlerim dolmuştu. Sarıldığım ağacın kökleri bir çift ayağa, dalları beni sarmalayan iki uzun kola dönüşmeye başladı. Belime uzanan bu kolların sahibi itilip kakıldığım aile tablosunu görmemem için adeta önümde bitmiş, bir ağaçtan köklenerek insan biçimine girmişti. Gür saçları geriye taranmıştı ama yağmur onları ıslatıyordu. Biçimli kaşlarının altında iki kahve göz vardı ve kopkoyu kesilmiş bu gözler gözlerimden başka hiçbir yere bakmıyordu. Burun deliklerinden verdiği nefes suratıma çarpıyor, çehresine kazınmış ifade bedenimi turluyordu.

NEFRETİN ESARETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin