Her zaman olduğu gibi, oturuyorum. Dizlerimi kendime doğru çekmiş, düşünüyorum. Belki de düşünmüyor, düşündüğümü sanıyor veyahut da düşünüyormuş gibi görünmeye yelteniyordum.
Her vakit olduğu gibi, bir elimde kahvem var. Bütün süslü cümlelere, iç yakan kelimelere ve çığlık çığlığa haykıran harflere eşlik eden, bir o kadar da yalnızlığımı içimi yakarak daha da belirginleştiren, bir bardak kahve.
Her daim olduğu gibi, saat böyle zamanlarda daha çabuk geçiyor. Ve gece yarısı gelip çattığında, bütün duvarların sıvaları dökülüyor hafiften. Vakit daha yavaş geçmeye başlıyor. Uzaktan kulağa çalınan hafif tını eşlik ediyor. Melodiler benimle birlikte ağlıyor ve ben bu saatlerde yalnızlığımı, yalnız olduğumu daha ağır hissediyorum.
Her zaman olduğu gibi...
Her vakit olduğu gibi...
Ve...
Her daim olduğu gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek Taneleri
Thơ caHer hikâyenin, her romanın bir yalnız, hüzünlü ve mutsuz başrol oyuncusu vardır. Karanlık odalarda benliğiyle savaşırken, gözyaşları süzülür tane tane, yanaklarından çene kıvrımına doğru. Bir kelebek girer o karanlık odaya. Bembeyaz bir kelebek...