Karşımda ucu bucu olmayan, durgun bir su var. Hava kapalı, sertçe vuran fakat sonrasında yüzümü ve saçlarımı okşayan bir rüzgar... Elimde de henüz yakmış olduğum bir sigara... Etrafı kahverengiye bürünmüş, rüzgarın vermiş olduğu hızla yanan bir sigara...
Durgun suyu harekete geçiren ufak balıklar ve onlara eşlik eden martılar var. Bir balık zıplıyor ve suya gömüldüğünde halkalar etrafa yayılıyor. Ayaklarımın ucuna kadar devam eden halka, sanki denizden çıkıp etrafımı sarmalıyor.
Bir ışık, delicesine bir ışık kaplıyor etrafımı. Bedenimi ele geçiren bir akım varmış gibi hissediyorum. Gecenin en karanlık vaktinde, bir başıma, hiç bilmediğim ve tanımadığım bir şehirde, yabancı insanların kokularıyla bezenmiş bir şehirde, yapayalnızım. Korkuyorum...
Gözlerimi yumuyorum ve kendimi ağaçların hışırtısına bırakıyorum. Bir an gözlerimi araladığımda bir yaprağın avucuma düşmüş olduğunu görüyorum. Gülümsüyorum ve kafamı kaldırıp suyu izlemeye devam ediyorum.
Bir balık zıplıyor... Ve hızla ona doğru ilerleyen martı, acımadan havada kapıyor onu...
Hayat acımasız...
Büyüğün küçüğü yediği,
küçüğün büyükten kaçtığı,
kanlı ve acımasız bir hayat...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek Taneleri
PoetryHer hikâyenin, her romanın bir yalnız, hüzünlü ve mutsuz başrol oyuncusu vardır. Karanlık odalarda benliğiyle savaşırken, gözyaşları süzülür tane tane, yanaklarından çene kıvrımına doğru. Bir kelebek girer o karanlık odaya. Bembeyaz bir kelebek...