Dilimde çürük çilek tadı, burnunda özlemini duyduğum vanilyalı parfümün arda kalmış parçacıkları, ruhum aşkına, bedenim tenine muhtaç.
Bazen diyorum ki; "Durma, bekleme. Terk-i diyâr eyle, senden birkaç parça kalsın geriye. O parçalara baksın, ellerinin arasına alsın, birleştirsin, koklasın, göz yaşı damlası düşsün."
Sonra diyorum; "Dur, bekle. Belki o diyârlar seni yalnız istemiyordur. Sevmeyecektir seni tek beden. Kabul etmeyecektir bağrında yaşamana."Belki bunlar, kendimi içimdeki asıl duygulardan uzak tutmak. Kaçmak, görmezden gelmek. Benliğimden kaçmak, özümü görmezden gelmek.
Kendimle mi barışmalı? Yoksa böyle mi kabul görmeli? Sevgi, sevmek, sevilmek bunları mı gerektirmeli?
Birkaç sayfa oku, sigara dumanını doyasıya üfle. Bir iki güzel şarkı dinle. Dinlen, arın... Tüm saflığınla gel, kıvrıl yanıma. Kollarının arasına al. Yumuşak, dingin nefesler al; güven verici olanından.
Uyuyalım...
Böyle seviyorum işte, bir şey yapmaya gerek yok.
Sadece seviyorum.
Tüm saflığımla, her hücremde hissederek seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek Taneleri
PoetryHer hikâyenin, her romanın bir yalnız, hüzünlü ve mutsuz başrol oyuncusu vardır. Karanlık odalarda benliğiyle savaşırken, gözyaşları süzülür tane tane, yanaklarından çene kıvrımına doğru. Bir kelebek girer o karanlık odaya. Bembeyaz bir kelebek...