Sessizliğin ortasında ilerliyorum, masmavi ve dingin denize doğru.
Bir soğukluk var etrafımda.
Tam soğuk denilemez aslında.
Soğuk ve sıcak arasında gidip gelen o ılık hava,
bir ürpermeme sebep oluyor bir rahatlamama.
O bile karar veremiyor bana ne yaşatacağına.
Yürüyorum...
Yürüyorum, denize doğru.
Neden dingin bu kadar?
Neden suskun?
Neye küsmüş, kime küsmüş, kim bilir.
Bir süre izliyorum sonsuzluğun olduğu söylenen o ince çizgiyi.
Dönüyorum arkamı, karşıdaki boş olan banka oturuyorum.
Ne tuhaftır ki hepsi bomboş.
Tedirgin oluyorum önce,
sonra geliyor bilincim yerine.
Sabahın köründe, ne işi var insanların burada?
Çok geçmeden önümden koşan insanlar geçiyor ayrı ayrı.
Onlar da yapayalnız aslında.
Özgürlük geliyor birden aklıma.
O kavram alıp götürüyor beni az önceki karışıklığın ortasından,
daha karışık bir yere fırlatıveriyor.
Kim özgür olmak istemez ki?
İstediği gibi,
her zaman hayalinde olan bir yaşamı sürmek bu kadar mı zordur?
Tam yanımızdadır aslında
özgürlük.
Sadece doğru zamanda var olunamamıştır,
doğru yerde var olunamamıştır.
Ve bu da ne yazık ki, aslında var olan özgürlüğümüzü,
kaçırmamıza sebep oluyor.
Doğrular yanlışa dönerken biz,
aynı zamanda vaktimiz varken,
geç kalıyoruz kaçanı yakalamak için.
Çok,
çok üzgünüm.
Özgürlüğünüz size belli etmeden çekip gitti.
Yakalayamadınız...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek Taneleri
PoetryHer hikâyenin, her romanın bir yalnız, hüzünlü ve mutsuz başrol oyuncusu vardır. Karanlık odalarda benliğiyle savaşırken, gözyaşları süzülür tane tane, yanaklarından çene kıvrımına doğru. Bir kelebek girer o karanlık odaya. Bembeyaz bir kelebek...