Gözlerimi aralıyorum acıyla. Bir soğukluk, bir ıslaklık hâkim bedenimde. Hareket edemiyor, öylece duruyordum. Gözlerimi tam olarak açtığımda, bir şeyin üzerine yatırılmış ve bağlanmış olduğumu fark ediyorum. Ne içten bir tepki ne de dışarı çıkardığım bir anlamsızlık öfkesi… Hiçbir şey konuşmuyor, hiçbir tepki vermiyordum.
Başımı doğrultmak istedim. Acı çeke çeke de olsa görebildim her şeyi. İşte o an korku ile kafamı arkaya doğru sertçe bıraktım. Üzerinde çırılçıplak bağlanmış olduğum, ne olduğunu hâlâ anlayamadığım şeye kafamı çarptım, şiddetle. Acıdan gözlerimi bastırdım ve dişlerimi sıktım. Bağıramadım, bağıramazdım.
Henüz odada yalnız olduğumu düşünürken şimdi on, belki de yirmi kişi, ellerinde isimlerini bilmediğim korkunç şeylerle başıma toplanmış ve her an bana bir şeyler yapacaklarmış gibi tetikte bekliyorlardı. Boş gözlerle baktım hepsine, tek tek.
İşte o an… O an, çırılçıplak olan hayallerimle yalnız başıma olduğumu anladım. Düşmanlarım karşımda toplanmış, beni yok etmeye çalışıyorlar. Hayır, direnmem lazım. Ne bana dokunabilecekler, ne de hayallerime. Yalnız da kalsam, karanlıklar içerisinde sessizliğin yüksek sesini işitsem de, aynada kendi yansımam ile konuşsam ve çığlıklar içerisinde bunlara ağlayacağımı bilsem de direnecektim.
Gözlerimi kapadım ve uyanmak istedim. Biliyordum ki bu bir kâbus. Uyanacaktım, her şey sona erecekti. Her zamanki, içerisinde mutluluk olan hayatıma dönecek ve bu kâbusu da hiç görmemiş gibi, aldırış etmeden yaşamaya devam edecektim. Beni hiç terk etmeyen rengârenk kelebeklere gülümseyecektim. Karanfillerimin kokusunu ciğerlerime doldurup bir ‘Günaydın’ eşliğinde öpecektim hepsini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek Taneleri
PoetryHer hikâyenin, her romanın bir yalnız, hüzünlü ve mutsuz başrol oyuncusu vardır. Karanlık odalarda benliğiyle savaşırken, gözyaşları süzülür tane tane, yanaklarından çene kıvrımına doğru. Bir kelebek girer o karanlık odaya. Bembeyaz bir kelebek...