Ayakkabılarımı ayağıma geçirdiğim gibi çıktım evden. Hızlı adımlarla ilerliyordum. Ne yapacağıma daha önce karar vermiş ve planlamış olmama rağmen beynimin içi tamamen boş bir şekilde atıyordum adımlarımı. Düşünmeye çalışıyor, düşünemiyordum.
Kendimi karşımda duran adama ''Nerelere seferiniz var?'' diye sorarken buldum. Sayıyordu bir yerler, benim amacım ise sadece buradan uzaklaşmaktı. Aklıma gelen ilk şehri mırıldandım, ''Ankara'' dedim adamın gözlerinin içine bakarak. Bana deliymişim gibi bakmasından fazlasıyla rahatsız oldum. Biletime baktım ve araba yarım saat sonra kalkacaktı. Gerçekten gidiyor muydum artık buralardan?
Yanında durduğum ufak bir arabası olan adamla göz göze geldim aniden. Çevirdim tekrar kafamı ve elimi cebime attım. Bulduğum kuruşluklarla bir simit aldım.
Araba gelmişti nihayet. Kapıları yavaşça açıldı ve ben de bu sırada kapılara doğru yürüyordum. Kapıya yaklaşınca duraksadım ve arabadan içeriye baktım, bir şey ifade etmeyen gözlerle. Arkamdaki adamın bağırışlarının farkına vardığım anda hızlıca bindim arabaya ve biletimi uzattım muavine. Gösterdiği koltuğa oturdum. Cam kenarı. Severim yolculuk yaparken dışarıyı izlemeyi.
Araba neredeyse dolmuştu. Kapıların kapanma sesini duydum ve cebime koyduğum müzik çalarımı aldım elime. Sıradan bir yolculuk yapacakmış gibi takıyorum kulaklarımı. Daha sonra araba hareketlenmeye başlıyor. Dudaklarımı hareket ettirerek, sessizce ''Merhaba'' diyorum karşımda duran yeni hayatıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek Taneleri
PoetryHer hikâyenin, her romanın bir yalnız, hüzünlü ve mutsuz başrol oyuncusu vardır. Karanlık odalarda benliğiyle savaşırken, gözyaşları süzülür tane tane, yanaklarından çene kıvrımına doğru. Bir kelebek girer o karanlık odaya. Bembeyaz bir kelebek...