Sıcacık bir yaz gününde sessizlik her zaman olduğu gibi etrafımı sarıyordu. Tek başıma oturmuş, bulutların hızla birbirlerine yaklaşmasını izliyorum. Çok hızlılar... Sanki dünya hızına hız katmış, bir yerlere yetişmeye çalışıyormuş gibiydi. Bulutlar birbirine kavuşurken, dünya da sona mı kavuşmak istiyordu?
Bulutların öpüşmesi... Ve aniden başlayan yağmur, gök gürültüsü. İşte huzurla dolduğum an.
Gözlerimi kapatıp yağmurun müziğini dinliyorum. Bulutların birbirine, damlaların yere kavuşmasına ağlıyordu Tanrı. Son neden kendisine bu denli uzaktı? İşte buna üzülüyor ve ağlıyordu Tanrı.
Bahar? Ona ne olacaktı peki? Sonbaharın o buruk tadını almadan mı gelecekti yağmur, kar ve şimşek sesleri? Bisikletlerin pedalları dönerken sararmış yapraklar başımıza düşmeyecek miydi bu sefer?
Saatlerdir yağıyor yağmur. Büyük bir sessizlik hâkim bu küçücük şehre. Mutluluğun, aşkın baharı gelmeden gitmişti. Şimdi sadece burnumuzda bir tutam toprak kokusu, elimizde bir bardak kahve ve düşüncelerimizde sadece yalnızlık vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek Taneleri
PoetryHer hikâyenin, her romanın bir yalnız, hüzünlü ve mutsuz başrol oyuncusu vardır. Karanlık odalarda benliğiyle savaşırken, gözyaşları süzülür tane tane, yanaklarından çene kıvrımına doğru. Bir kelebek girer o karanlık odaya. Bembeyaz bir kelebek...