Gözlerimden yaşlar ardı ardına akmaya devam ederken kulaklığı iyice bastırıyorum kulağıma. Şarkının her bir ayrıntısı her bir vurgusu içimde yankılansın istiyorum. Şarkıya ben de eşlik ediyorum, bağıra bağıra. Eşlik ettikçe daha fazla ağlıyorum ve daha da dayanılmaz bir hal alıyor içimdeki büyük sır.
Gözlerimi kapatıp hep aynı sahneyi canlandırıyorum gözümde. Bu sırrı onlara ne şekilde söyleyeceğim ve onların vereceği tepki ne olacak diye. Tepkilerin sonu yoktu ama ben ancak bir şekilde söyleyebilirdim: açık ve net. Keşke bazı şeyleri, düşlediğimiz gibi aynen yaşayabilsek.
Bunları gözümde canlandırınca bir cesaret doluyordu içime. Ama kararsızlık da bırakmıyordu peşini. Yatağımdan sayısız kere hızlıca doğrulup, her şeyi haykırmak istiyordum ama sonra bir gözyaşı eşliğinde, daha yavaş bir şekilde yaslıyordum sırtımı yastığa. Ancak karanlığa bağırabiliyordum çünkü söylediklerime tepki vermeyen ve beni sessizce dinleyen tek şeydi o. Karanlık.
Doğru zaman mutlaka gelecekti. Gelmeliydi ve söylemeliydim. Cesaretimi toplayacağım. Kelimelerimi özenle seçip, tek tek ve yavaşça söyleyeceğim. Gözlerim kapalı olacak, çünkü ağlamamalıydım. Güçlü durmalıydım ve elimden tutmalarını beklemeliydim.
Evet, işte şarkının en sevdiğim kısmı. Artık gözlerimi açabilir miyim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek Taneleri
PoetryHer hikâyenin, her romanın bir yalnız, hüzünlü ve mutsuz başrol oyuncusu vardır. Karanlık odalarda benliğiyle savaşırken, gözyaşları süzülür tane tane, yanaklarından çene kıvrımına doğru. Bir kelebek girer o karanlık odaya. Bembeyaz bir kelebek...