25.BÖLÜM "Bebek"

29.9K 1.2K 65
                                    

DÜZENLENMİŞTİR.

*Uzun bir bölüm sizleri bekliyor.*

ARAS

"Doruk sen deponun orada bekle. Kaan sen bahçeyi kolaçan et ve Doğu sende benimle gel." Herkese yapacağı işi söylediğime göre sıra baskındaydı. Elim belimdeki silahı kavrarken sert adımlarla bahçe kapısına yöneldim. Nefes'in burada olabileceği duyumunu almıştık. Baskın yapacağımız sekizinci evdi ve elimiz boş dönersek gerçekten delirecektim. Karım, kadınım iki aydır kayıptı. Tuna denen o piç Nefes'i kaçırmıştı ve kızılım o adamın elindeyken bana rahat yoktu.

Adımlarımı hızlandırıp evin duvarına yaslandım. Etrafa göz atan Kaan başını sallayınca silahı elime aldım. Etraf temizdi. Doğu'ya bakıp kapıyı işaret ettim. Silahını kavrayan Doğu yaslandığı duvardan fırlarken kapıyı kırma işi bendeydi. Eve girer girmez kapıya yakın tüm odaları gözden geçirdik. Eve hakim olan sükunet buraya uzun zamandır ayak basılmadığının habercisi gibiydi. Lanet olsun, ev boştu. Nefes'e dair hiçbir iz yoktu. Elimi saçlarımdan geçirip salona döndüm. Doğu salonda beni bekliyordu.

"İkinci katta kimse yok." deyip iç geçirdim.

"Bu katta temiz. Yine yanlış bilgi kardeşim." Kafamı olumlu anlamda sallayıp bir süre öylece bekledim. Fena halde kandırılıyorduk. Kapı pervazına yaslanmış Kaan evde göz gezdirip,

"Abi, ev sanki uzun zamandır kullanılmamış gibi. Koltuklarda örtüler var, mobilyalar tozlu. Biri bizi sürekli yanlış yerlere yönlendiriyor. " dedi. Bunu bende farketmiştim. Haklıydı. Biri bizimle oynuyordu.

"Bu iş canımı sıkmaya başladı." deyip odadaki saldalyelerden birine tekme attım. Yanlış iz peşinde koşmaktan bıkmıştım. 

Başımla kapıyı işaret edip Doğu'yu beklemeden dışarıya çıktım. Kaan peşimdeydi. Arabaya binip buradan uzaklaşmak istiyordum. Silahı belime yerleştirip yürümeye devam ettim. Doruk şoför koltuğundaki yerini almıştı. Yanındaki koltuğa oturup Doğu ve Kaan'ın binmesini bekledim. Arka kapılar açılıp kapanınca Doruk gaza yüklendi. Başımı koltuğa yaslarken kaşlarım kendiliğinden çatılmıştı. Onu bulamamıştım, yine. Siktiğimin şansı bir türlü benden yana olmuyordu.

İki ay geçmişti. Koskoca, acı dolu iki ay. Yediremiyordum kendime. Bu kadar çok imkana sahipken sevdiğim kadını bulamamak.. İçim yanıyordu.
Kamera kaydı gözümün önünde dönüp duruyordu. Nefes kaçırıldıktan iki gün sonra sahile bakan bir kafenin kamera kaydını ele geçirmiştik. Kayıtta Nefes'in Tuna tarafından bayıltılıp taşınması çok net görünüyordu. Piç herif, kayıtı bulacağımı bildiğinden kameraya doğru kendince selam vermişti. Onu elime geçirdiğimde gebertene kadar dövecektim. Kemiklerini tek tek kırıp acı içinde yalvarmasını sağlayacaktım. Ah onu bir elime geçirebilsem..

Cebimdeki telefon titreşince düşüncelerimden sıyrıldım. Elimi cebime atıp arayana bakmadan telefonu açtım.

"Alo?"

"Kardeşim, ne yaptınız?" Arayan Burak'tı. Biz baskınlarla uğraşırken o Tuna'nın çevresini araştırıyordu.

"Haberler kötü. Onu bulamadım Burak. Onu yine bulamadım." Elimle gözümü ovuşturdum. Bitkin ve uykusuzdum. Nefes kaçırıldığından beri doğru düzgün uyuduğum söylenemezdi.

"Umudunu kaybetme kardeşim. Er yada geç Nefes'i bulacağız." Elim saçlarıma gitti. Çaresiz kaldığımda saçlarımı karıştırmak saçma takıntılarımdan biriydi ki son iki aydır elim sürekli saçlarımdaydı. Ağzımı açıp bir şey söyleyecekken Burak'ın,

"Yeni bir bilgiye ulaştık, şu an." demesiyle sessizliğimi korudum. Telefonu hoparlöre alarak Burak'ım açıklamasını bekledim. Yeni bilgi taze umut demekti.

Artık Özlemek İstemiyorumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin