DÜZENLENMİŞTİR.
*Multimediadaki Aras Taşkıran.*
Günlerdir görmeyi reddettiğim adam, müstakbel eşim, mecburiyetim, belki şu hayatta tanımadan nefret ettiğim tek insan, Aras Taşkıran tüm heybetiyle karşımda duruyordu. Yaydığı güçlü aura gözleri gözlerime ulaştığı anda tüm bedenimi istila etmiş, aklımı başımdan alarak bir budala gibi kendisine bakakalmama neden olmuştu. Bitmiştim. Ben bitmiştim. Bu savaşın mağlubu bendim. Daha ilk bakışmada düşüncelerimi sıfırlayan adama hayatı nasıl zindan edebilirdim? Akıl işi değildi bu.
Gözleri, gözlerimi serbest bırakıp yavaşça vücudumda gezinmeye başladığında ilk kez biri tarafından açık açık taciz edildiğim için kendimi kötü hissetmiyordum. Güzel göründüğümü düşünmeme rağmen adamın karşısında takındığım tüm özgüveni kaybetmiştim. Fazla yakışıklıydı. Kendimi yetersiz bulmama neden olacak kadar yakışıklıydı hem de.
Boyu uzundu, 1.90 santimden fazla olduğu bariz belliydi. Nitekim aramızdaki mesafeye rağmen ona bakarken başımı yukarıya kaldırmak zorunda kalmıştım. Üzerinde iri bedenine tümüyle oturan siyah bir gömlek vardı. Gömleğin kolları geriye doğru kıvrılmış güçlü bileklerini ortaya çıkarmıştı. Sağ bileğinde siyah kayışlı marka bir saat takılıydı. Gömleğin üst kol kısmı o kadar gerilmişti ki pazuları neredeyse bağımsızlıklarını ilan edecekti. Altında ise bacaklarını saran siyah kumaş bir pantolon vardı.
Adam dev gibiydi. İçeriye girdiği andan itibaren tüm odayı etkisi altına almayı başarmıştı. Tüm gözler onun üzerindeydi. Ona bakmayı bir türlü bırakamıyordum.Yine de kendi düğünü için giydiği şu takımın bile biraz spor kaldığını anlamamak aptallık olurdu. Ciddiye mi almıyordu yoksa resmi olmak mı hoşuna gitmiyordu, emin değildim. Hakkında hiçbir şey bilmediğim için sadece ihtimaller üzerine konuşabilirdim.
Gözlerim Aras Taşkıran'ın her bir detayında gezinip yeniden gözlerine ulaştığında bakışlarımızın bir kez daha birleşmesi kaçınılmaz oldu. O an garip bir hisle kavruldu içim. Gözleri farklıydı, harelerinin rengini seçmek imkânsızdı. Mavi ve yeşilin binbir tonu öyle karmaşık yerlemişti ki hangisi olduğuna karar verememiştim bir türlü. Hem mavi hem yeşil. Ve tanıdık. Dejavu hissiyle irkildim. Daha önce bu gözleri görmüş gibiydim. Fakat emin de değildim. Son birkaç dakikadır doğru düzgün düşünemediğim ortadayken aklımın bana bir oyun oynayıp oynamadığını da kestiremiyordum.
Kendime gelmeye çalıştım. Kalbim kulaklarımda gümbürdüyordu. Eylül boğazını temizleyerek kolumu hafifçe sıktığında bağırmamak adına alt dudağımı ısırdım.
Yanlış hamle. Bakışları dudaklarıma düşen adam beni hazırlıksız yakaladığında neredeyse kendi tükürüğümle boğuluyordum. Öksürerek ortamın büyüsünü mahvettiğimde bu anı ve yaşattığı utancı asla unutmayacağımı biliyordum. Transa giren herkes bir bir kendine geldiğinde kıpkırmızı bir suratla yerimde öylece dikilmeye devam ettim. Kahretsin! Hemen, şu an yerin dibine girmeliydim. Ben bu utançla yaşayamazdım. Dakikalardır adamın gözüne gözüne bakan ben değilmişim gibi bir de onca kişinin içinde neredeyse boğuluyordum.
Tanrım, tam şu an canımı almalıydın!
Eylül'ün kısık sesli gülüşü kulağıma dolduğunda sinirli bakışlarımı hızla üzerine çevirmiştim. Hain arkadaş, bari şu zamanda yapma. Eylül benden korkmuş olacak ki saniyeler içinde düz bir ifade takındı.
İçim kafamı duvarlara sürtme isteğiyle dolarken Beliz Hanım'ın sesi koca sessizliği bir bıçak gibi kesti. Baktı kimse konuşmayacak, ipleri eline almanın vaktinin geldiğini düşünmüş olmalıydı. Her ne kadar alttan alan taraf gibi görünse de otoriter tavrını gerekli yerlerde ortaya çıkarmaktan geri de durmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artık Özlemek İstemiyorum
ChickLitZoraki bir evlilik, masum bir kız, aşka küsmüş bir adam. Aras ve Nefes. Biri kalbinden olmuş biri hayallerinden. Zorla evlenen bu iki insan için aşk yeniden varolabilecek mi? Nefes Karahan ve Aras Taşkıran'ın yollarını birleştiren kaderdi...