DÜZENLENMİŞTİR.
Panik olma. Panik olma. Panik olma.
Alt tarafı doğum canım ne var ki bunda? Boğazımda oluşan yumruyu yok sayıp yutkundum. Parmaklarıma kenetlenen parmaklar, onları sıktığım için bembeyaz olmuştu. Aras beni sakinleştirmek adına bir şeyler mırıldanıp duruyordu. Ne dediğini duymuyordum bile. Yaptığım tek şey dudaklarımı ısırıp bağırmamaya çalışmaktı. Zavallı dudaklarım ısırılmaktan parçalanmıştı. Sancılar şiddetini arttırdıkça dayanamayacağımı anlayıp dudaklarımı araladım. Çığlıklarım ambulansı inletirken Aras'ın kaskatı kesildiğini farkettim. Gözleri kocaman açılmıştı. Korkuyordu, bunu çok net görebiliyordum."Derin derin nefes alın lütfen." diyen hemşireye baktım. Yüzünde samimi bir ifade vardı. Dediğini yapıp etrafımdaki havayı ciğerlerime doldurdum. Gelip giden sancılar yüzünden ne yapacağımı bilemez olmuştum. Bir anda acıdan çığlık atıyor sonra birden rahatlıyordum.
"Doğum için yaklaşık üç haftamız vardı." dedi Aras yüzü kireç gibi olmuştu. Ah, eminim bende öyleydim. Sağ eliyle elimi kavrarken sol eliyle saçlarımı okşuyordu.
"Herhangi bir şey doğumu tetiklemiş olabilir. Eşinizin kronik bir rahatsızlığı var mı?" Aras başını iki yana sallayarak yanaklarımdan süzülen yaşları kuruladı.
İçimden ona kadar sayıp acının geçmesini bekledim. Acım hafiflerken rahatladığımı hissettim. Dünya çok güzeldi. Kuşlar, çiçekler, böcekler... Ve tekrar o iğrenç sancı. Doğum beklediğimden de korkunçtu.
Ambulas durunca hastaneye geldiğimizi anlayıp iç çektim. O kadar yorgundum ki bir anda on yıl yaşlanmış gibi hissediyordum. Yatırıldığım sedye hareket edince temiz hava suratıma çarptı. Soğuğu saç diplerime kadar hissettim. Sanırım terli ve tükenmiş olduğum için üşüyordum. Yoksa güneşin tepede parladığı bir günde üşümek normal olamazdı.
Hastane kokusu burnuma dolunca aklım beş ay öncesine gitmişti.
O gün Mehir'i kaybedeceğim diye çok korkmuştum. Hayatımdaki en değerli varlığın benden gideceğini düşünüp delirmiştim. Simdi ise onu kucağıma almak için soluyordum bu kokuyu. Onu görmek güzel olacaktı bir de bu sancılar olmasa."Doktor hanım, hastamızın suyu gelmiş ve 3 cm açılması var." Hemşirenin sözlerinden sonra doktor beni doğumhaneye götürmelerini söyledi. Ciddi ciddi doğuruyordum yahu. Biricik kızım sence de biraz erken gelmiyor musun?
"Ben eşiyim ve doğuma girmek istiyorum." Bitik bir şekilde Aras'a baktım. Gözleri gözlerimle buluştu. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı.
Doktor hanım kafasını onaylar anlamda sallayınca hıçkırmaya başladım. Beni yalnız bırakmayacaktı. Tanrım, korktuğumu bildiği için benimle doğuma giriyordu."Ben hep yanındayım güzelim." Gözü yaşlı bir şekilde Aras'a gülümsedim.
"Nefes?" diye bağırdı biri. Doğa? Koridordaki kalabalık yüzünden inlememi bastırıp gelenlere baktım. Doğa, Burak, Eylül, Doruk, Miray, Doğu, anne ve babalarımız...
"Sakin ol tamam mı? Derin derin nefes al. Bak böyle." diyen Doğa kollarını yukarıya kaldırarak sesli bir şekilde nefes alıp vermeye başladı. Normalde olsa şu haline katıla katıla gülerdim herhalde.
"Çığlık atıp enerjini harcama. Olabildiğince ıkın, sakın kendinden geçme." diyen Eylül'dü. Bu konu üzerindeki hakimiyeti şok geçirmeme neden olmuştu.
"Allah tek avazda kurtarsın, güzel gelinim." Beliz anne gözyaşlarını kurulayıp hafifçe gülümsedi. Gözlerim kendi anneme takıldı. Ağlıyordu ve bir şey söylemek ister gibiydi. Cesaret verircesine ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artık Özlemek İstemiyorum
ChickLitZoraki bir evlilik, masum bir kız, aşka küsmüş bir adam. Aras ve Nefes. Biri kalbinden olmuş biri hayallerinden. Zorla evlenen bu iki insan için aşk yeniden varolabilecek mi? Nefes Karahan ve Aras Taşkıran'ın yollarını birleştiren kaderdi...