DÜZENLENMİŞTİR.
"Bana ne olursa olsun ama bebeğim yaşasın." Bir dua misali aynı cümleyi tekrarlayıp duruyordum. Acıdan kıvranmaya razıydım. Bağırmaya, ağlamaya, dudaklarımı ısıra ısıra koparmaya bile. Fiziksel acı umrumda bile değildi ama bebeğim giderse.. İşte buna asla dayanamazdım. Kalbim böyle bir şeyi kaldıramayacak kadar yorgundu. Onu kaybedersem içimdeki ruhu da kaybederdim.
"Dayan güzelim, dayan." Aras arabadan iner inmez beni kucağına almıştı. Bacaklarımdan sızan sıcak sıvıyı hissedebiliyordum. Gidiyordu işte. Aptallıklarım yüzünden bu hayattaki en değerli varlığım beni terk ediyordu.
Kasıklarıma giren sancılar yüzünden acıyla inledim. Yüzüm terden sırılsıklam olmuştu. Bilincim gelip giderken kolumu karnıma doladım. Sanki ona sarılırsam küçük kızım beni bırakmayacakmış gibiydi.
"Karım hamile ve kanaması var. Yardım edin." Aras beni kucağından indirip sedyeye yatırdı. Soğuk sedye sırtımdaki kasların kasılmasına neden olmuştu. Artan sancılar yüzünden dişlerimi sıktım.
"Güçlü ol, Nefes. Bebeğimiz için güçlü olmak zorundasın. Sana bunu yaşatan herkes hesabını verecek." Alnıma konan minik buseden sonra sedye hareket etti. Gözümü açamadım. Güçlü olmak istiyordum ama tükenmiştim. Lanet olsun, istediğim tek şey birazcık huzurdu. Bir türlü istediğim huzura kavuşup mutlu olamıyordum.
Etrafımdaki sesler boğuklaşmaya başlayınca bayılacağımı anladım. Acı inanılmazdı. Tanıdık beyaz duvarlar beni karşılarken dudaklarımı ısırdım. Konuşamıyordum, bu yüzden iç sesimle bebeğime seslendim.
"Dayan annem, sana bir şey olursa ölürüm ben. Bu kadar sevenin varken hayata inat dayan." Ve uçsuz bucaksız karanlığa doğru çekildim.
Üzerimdeki ağırlığa rağmen gözlerimi araladım. Neredeydim ben? Başıma ağrılar saplanıyordu. Vücudum enkaz altında kalmış gibiydi. O kadar yorgundum ki yutkunmaya mecalim yoktu. Kurumuş dudaklarımı yalayıp etrafı inceledim. Beyaz duvarlar tanıdık gelmişti. Bir hastane odasında olmalıydım. Ne işim vardı benim burada? En son.. En son hatırladığım şey kasıklarıma giren sancılardı. Sancılar. Kanama. Bebeğim.
Elim kendiliğinden karnımı sarmıştı. Ah, hayır. Melek denen o iblisten yediğim dirsek yüzünden kanamam başlamıştı. Aras'ın beni hastaneye getirdiği anı hayal meyal hatırlıyordum. Parmaklarımı karnımda gezdirmeye başladım. Bebeğimin yaşayıp yaşamadığını bilmiyordum. Kahretsin, hemen birini bulmalıydım. Gözlerimi kapayıp gözyaşlarımı serbest bıraktım. Kalbimde nefes almamı engelleyen bir acı vardı. Onu kaybettigimi düşünmek bile canımı bu denli yakarken ya gerçekten kaybettiysem.. Kendimi asla affetmezdim. Nasıl bir anne duygularıyla hareket edip bebeğini tehlikeye atardı ki? Bunu yapan, anne olmayı hakeder miydi?
Ağzımdan kaçan hıçkırığa aldırmadan kafamı iki yana salladım. Hayır, hayır o gitmemişti. Bebeğim annesini terketmezdi. Üzerimdeki örtüyü kaldırıp ayağa kalkmaya yeltendim. Kapı açılıp kapanınca olduğum yerde kalmıştım. Odaya dolan parfüm kokusu kimin geldiğinin habercisi gibiydi. Night blue.. Kafamı kaldırmadan kokuyu ciğerlerime çektim. Sakinleşmeye ihtiyacım vardı.
"Ne zaman uyandın?" Ses tonundaki soğukluk afallamama neden oldu. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Onu görünce neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Acı dolu bir yüz, uykusuzluktan kan çanağına dönen gözler ve kana bulanmış bir gömlek. Benim Kas yığınıma ne olmuştu böyle?
Ben cevap veremeyince Aras konuşmaya devam etti.
"Doktoru çağırayım bir baksın." Gözlerimi, mavi-yeşil o güzel gözlerden alamıyordum. Deniz kadar berrak olan o gözler yosun tutmuş gibiydi. Acı doluydu. Yoksa, yoksa bunun nedeni...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artık Özlemek İstemiyorum
ChickLitZoraki bir evlilik, masum bir kız, aşka küsmüş bir adam. Aras ve Nefes. Biri kalbinden olmuş biri hayallerinden. Zorla evlenen bu iki insan için aşk yeniden varolabilecek mi? Nefes Karahan ve Aras Taşkıran'ın yollarını birleştiren kaderdi...