Andrew elinde bardakla yanımıza geldi. Bitişiğindeki koltuğa oturup suyunu sehpaya bıraktı. "Delirmiş gibi görünmenizi görmezden geliyorum." dedi.
Bizi azarlayıp birlik ve beraberlik içinde olmamızı söylediği resmi konuşmasına başlamak yerine suyundan bir yudum daha almayı seçti.
Bense adresi yazmayı yeni tamamlamıştım. Mesajı babama gönderdim. Kafamdakileri atmaya çalışarak Andrew'e odaklandım.
"Bakın ne fark ettim," Andrew kollarını bacaklarına dayayıp öne doğru eğildi. "Az önce Elliot'a sinirliydin."
Elliot geriye yaslandı. Onu heyecanlandırmasının boşa çıktığını belli ederek, "Aferin sana!" diye alay etti. "Nasıl oldu da ben anlayamadım, takımın beyni olmayı hak ediyorsun."
Derhal görmezden gelindi. Ben dikkatle onu dinlerken Elliot'ın söylenmesi umurumda değil gibiydi.
Andrew bana inanıyordu.
Brad'in yapmayacağım hakkındaki düşüncelerinin aksine, tek kurtuluş yolları olduğumun bilincindeydi.
"Onu yakmadın."
Elliot gerildi. Bunun bahsinin geçmesi bile onu ürkütmeye yetiyordu. "Neden beni yakması gerektiğini düşünüyorsun, çeyrek?"
Her şey yeni yeni aydınlanırken hala kötü his oradaydı. "Doğru." dedim. "Sana sinirliydim, buna rağmen Ateşi kullanmadım."
"Evet ama o gün Lillian'ı öldürmeye hazırdın." diye tamamladı Andrew.
Sinsice güldüm. "Hala hazırım."
Lillian'dan nefret ediyordum. Bu gerçekti. Öte yandan Elliot güç olayı ortaya çıktığından da önce bana destek olmayı ihmal etmeyen biriydi. Ne yaparsa yapsın onu öldürme ihtimalim olmadığı için rahatlamıştım.
Andrew, "Onu biliyoruz." diye geçiştirdi. "Anlamadığım, neden Elliot'a bağırıp çağırırken kollarının parlamadığı."
"Cevap basit dostum." Elliot kendini beğenmiş gülümsemesi gönderdi. "Beni seviyor."
"Hı-hı. Lillian'ı da seviyordum zaten."
Andrew hemen: "Onu Elliot da seviyor." diye yapıştırdı lafı.
Andrew kahkahalar atarken Elliot'ın sesi çıkmıyordu. Suratını asıp bize emir vermemişse kesinlikle bir sorun var demekti. Alındığını söyleyecektim, Elliot asla kötü hissetmez, aksine övülmüş gibi gurur duyardı.
"Eğer konuşursam ikiniz de ağzınızın payını alacaksınız ama cevap vermeyeceğim."
Andrew, Elliot'ın boş konuşmalarını gülerek görmezden gelmeye devam etti. Öylece oturup onları izledim. Sonra salon sessizliğe büründü. Elliot konuşmadı. Andrew düşünceliydi. Ayrılık depresyonuna girmemem için beni oyalayanlar susunca, aklımın bir köşesine attığım korkunç gerçek yüzeye çıktı.
Saçımın ucuna kadar inmiş olan tokayı çıkardım. Dolayarak tepeden topuz yaptım. Kavga etmekten pijamalarımı giyememiş olmam üzücüydü. Sona yüz tutmuş hayatımda üzülebileceğim tek şey pijamalarmış gibi.
Andrew suyundan bir yudum daha aldı. Bardağı avuçlarının arasında tutmayı sürdürdü.
"O nasıldı?" diye sordum.
Son iki günümüz berbat geçmişti. Az kalsın yakalanıyordu, tekrar kavga etmiş, bu sefer ayrılmıştık. Orada ne yaptığını o kadar çok merak ediyordum ki, gitmemek için kendimi tutmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kontrol (2)
Science FictionArkamı döndüğümde görmeyi umduğum son kişi orada duruyordu. Dağınık saçları, beni her gören kişide olan şaşkınlık ve bir çift siyah göz. Bütün beklediğim bu değil miydi? Koşup kollarına atılmam gerekiyordu. Tabii gerçek olsaydı. Brad bana doğru iki...