"Brad geldi mi?"
Elliot'la on beş dakikadır konuşmadan geçirdiğim zamanda mantıklı gelen tek soru buydu. Kırmızı ışıkta durdu. İşi olmadığı için beni görmezden gelemiyordu.
"Geldi." dedi, durmuş olmasına rağmen yola bakıyordu.
"Nasıl? Yaralanmış mı?"
Göz ucuyla baktı.
Tekrar yola döndü.
Sonra yüzünü buruşturup yine baktı. "Boşver onu, şu an senden daha iyi durumda. Berbat görünüyorsun." dedi. İşaret parmağını elmacık kemiğime değdirdiği anda geri çekildim.
"Bunu Lillian mı yaptı?"
Başımı salladım.
Gülmüyordu. Espri yapmıyordu. Yüzü asıktı. Sanırım en kötü kavgamız sonucuydu. Aklım başka yerdeyken boş yere üzerine gitmiştim.
"Sana düşüncesiz pislik dediğim için üzgünüm." dedim. "Brad yüzünden sinirliydim."
Torpidodan ıslak mendil çıkarıp kucağıma koydu. "Haksız da sayılmazsın ha?"
"Çok mu kötü görünüyorum?"
Yeşil yanınca yola döndü. Kısa bir süre bakıp cevap verdi: "Fazla değil, sadece Brad seni gördüğünde bizi pataklayacak kadar."
"Andrew nasıl peki? Eminim bana çok kızmıştır."
Beni sakinleştirmeye çalışırken gözüm dönmüş bir şekilde onu odaya kilitleyip kaçtığımı hatırladım. Nasıl göründüğü mü bilmiyordum ama ben olsam sana az bile derdim.
"Endişeli. Sen ve Brad belayı çekiyorsunuz. Lillian'la dövüşemeyeceğini düşündün mü hiç?"
"Sadece ben değil, onunla sen de boy ölçüşemezsin."
Onun adı geçtiği anda yüzü düşmüştü. Gaza basarken "Yüzünden anlaşılıyor." diye mırıldandı.
Paketten mendil çıkarıp yüzümü silmeye başladım. Her temasta cildim sonu gelmez bir ağrıya sürükleniyordu. Elliot arabayı evin önüne çekene kadar işimi bitirmiştim.
Dudaklarını zar zor oynatabilmem ıslak mendilden daha iyi bir çözüm yolu bulmam gerektiğini söylüyordu.Arabadan indik. Eve doğru attığım her adımda nefesim kesiliyordu. Sebebi Lillian'ın yumrukları mı yoksa Brad'in orada olması mı bilmiyordum.
Kapı biz daha çalmadan açıldı.
Brad hayalimdeki yaralı haline gram benzemeyen, gayet sağlıklı bir şekilde karşımdaydı. Endişeyle beni inceledi. Beklediğimin aksine, oraya gittiğim için kızmak yerine bana sarıldı. "Alecia." dedi saçlarıma doğru.
"Ben iyiyim." deyip kollarının arasından sıyrıldım.
Yorgundum.
Andrew bana korkunç göründüğümü onaylayan bir bakış attı. Elliot kapıyı kapatırken Brad, Beth ve Andrew hala bana bakıyordu.
Açıklamaya gücüm yoktu. Konuşmadan yukarı çıktım. Elliot'ın -çarşaflarını değiştirdiği- yatağa özlemle baktım. Çok yoğun bir gün olmuştu. Bu gece ihtiyaç listemin başında uyku vardı.
Üzerimi, askılı bluz ve kısa, pijama altı olmasına rağmen desensiz bir şortla değiştirdim. Aynaya bakmadan saçımı toplayıp yatağa girmeye çalışmıştım. Arkamı dönüp yorgana sarıldım. Ardı arkası kesilmeyen sorunlarım yarına kadar bekleyebilirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kontrol (2)
Ciencia FicciónArkamı döndüğümde görmeyi umduğum son kişi orada duruyordu. Dağınık saçları, beni her gören kişide olan şaşkınlık ve bir çift siyah göz. Bütün beklediğim bu değil miydi? Koşup kollarına atılmam gerekiyordu. Tabii gerçek olsaydı. Brad bana doğru iki...