Elliot Moore
"Anlayamadığım çok yer var." dedi Andrew. Çöp konteynerlerinin yanına kadar dikkatle gitti. Aradığımız mahluk çıkmayınca gelmemizi işaret etti.
"Söylememeye çalışıyorum ama çeyrek lakabını sonuna kadar hak ediyorsun dostum!" Bıçağımı sıkıca tuttum. Brad ellerini ceplerine sokmuş, Ateşe sahip olmanın verdiği özgüvenle yürüyordu. Önümden geçti.
Andrew etrafına bakmaya devam ediyordu. "Bir yüce diğerini öldüremiyor, o zaman Ale-" Durdu. O ismin verdiği hüzün ve daha çok kızgınlıktan dolayı Brad'e kaçamak bir bakış attı. Önden gidiyordu ve duymamış gibi yaptı. Fakat hepimiz onu düşündüğünü biliyorduk. Aylar geçmesine rağmen.
Andrew, "Alecia neden ölüyor o zaman?" derken omuz silkerek ne yaparsa yapsın demek istedi.
"Sana milyon defa söyledim." dedim. "Yüce diye bir şey yok. Türü tarafından öldürülememe yalnızca Bilokasyona ve Ateşe sahip olanların kendini geliştirmesiyle edindiği bir ayrıcalık."
Brad çocukların kaçtığı, ve muhtemelen bizden kurtulduklarını düşünüp girdiği kapıyı yokladı. Kapalıydı. Etrafında yavaşça dönüp vuracak bir şey aradı ama hiçbir şey yoktu.
''Travis de o ayrıcalığa sahipti. Ateş, ateşi öldüremez. Bence hala yaşıyor.''
''Hayır yaşamıyor. Onu öldüren sadece Alecia'nın Ateşi değil, aynı zamanda kendi kattığı -yani ona aktardığı- güçtü.''
Andrew konuşmakta ısrarcıydı: "Ama-"
"Aması yok! Kahrolası çeneni kapat Andrew." Alnıma düşen saçları sinirle geriye doğru attım. "Tanrım! Alecia asma yaprağıyla serinletilirken köleleri tarafından üzümle besleniyor, ama ben seninle uğraşıyorum. Hiç adil değil."
Andrew elimde tuttuğu bıçağı havaya attı, beklemediğim halde sapından tuttu. Tekrar atarken, "Sana adil olmayan milyonlarca şey sayabilirim." dedi. Hala bıçakla oynuyordu. "Örneğin Lillian gibi birinin seninle ilgilenmesi." Dudak büzüp taklidimi yapmaya devam çalıştı. "Oh, Lillian seni seviyorum. Oh, Lillian çok güzelsin. Lillian, Lillian ve Lillian."
"Sana bir tavsiye: en kısa zamanda sana katlanacak birini bul yoksa yalnız öleceksin." dedim ama Lillian aklıma gelince elimde olmadan gülümsedim.
Şu an Andrew'le uğraşmak yerine onunla olma fikri müthiş geliyordu. Beni sevdiğini söylemesi, ona gerçekten güvenebilmek iyi hissettiriyodu. Alecia her seferinde haklı çıkmıştı, ve hala çıkmaya devam ediyordu. Duyduğum üzüntüyü şakaya vurduğumu bir o, bir Lillian anlamıştı. Pekala Brad beni tanıyordu ama sonradan tanışmama rağmen bu iki kişi...
Yalnızca onu özlüyordum.
Ara sıra... pekala çoğunlukla onun ölü hali aklıma geliyor ve Andrew'in yerinde olmak istememe neden oluyordu. Ben bu haldeyken Brad'in yerinde olduğumu hayal bile edemiyordum. Lillian, benim Lillian'ım! Kahretsin ölüm fikri berbattı. En yakın arkadaşlarım ve bu kız için berbattı. Fakat asla kaçamıyordunuz.
Sert ve yüksek bir çarpma sesiyle dönüp saniyeler içinde saldırmaya hazırlanmıştım. Yanlış alarmdı. Brad kapıyı kırmıştı ve gelmemizi söyleyip içeri girdi. Andrew'i arkada bıraktım ve Brad'den sonra ikinci giren ben oldum. Burası ağzına kadar koliyle dolu bir depoydu. Yazık. Kendi kendilerini sıkıştırmışlardı. Işıklar açıktı, gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Kapının bizi engelleyeceğini zannetmiş olmalıydılar. Ve içeride serbestçe geziniyorlardı? Acemiler için bile fazla kötü bir düşünceydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kontrol (2)
Science FictionArkamı döndüğümde görmeyi umduğum son kişi orada duruyordu. Dağınık saçları, beni her gören kişide olan şaşkınlık ve bir çift siyah göz. Bütün beklediğim bu değil miydi? Koşup kollarına atılmam gerekiyordu. Tabii gerçek olsaydı. Brad bana doğru iki...