Merhaba!
Bölüm biraz kısa oldu, farkındayım ama beni cumanın çok geç olduğuna inandırdınız. Bu yüzden erken paylaşıp, eğer yetiştirebilirsem yarın da bir bölüm yayınlayacağımı söylemek istiyorum.
Yoğun ilginizden dolayı hepinize çok çok teşekkür ederim.
İyi okumalar. ^^
-
Önce odamızdan çıkarıldık, sonra herkesin önünden -meraklı gözler eşliğinde- yürüdük. İlk aklıma gelen şey en üst kata çıkmak oldu. O katta Dave, Travis ve Luthor kaldığı için boş oluyordu. Böylece kimseye gözükmeden bizi boşluktan aşağı indirip Brad'in yanına hapsedebilirdi. Ne zamandan beri hapsolmak için bu kadar can atıyordum bilmiyordum.
Ona karşı çıkmayıp merdivenlere kadar yürüdüm. Herkes fısıldaşıyor, yakalanmamın onları ne kadar üzdüğünü kocaman gülümsemelerle gösteriyordu.
Biri hariç.
Antonio -Luthor gibi biri tarafından- cezalandırılacak olmamın onu hiç de iyi hissettirmediğini, cesaret vermek için başını sallamasıyla belirtiyordu. Kütüphanede, uzaktan gördüğüm halde Dokata'yı tanımıştım. O, herkesin 'iyi oldu' ve 'sonunda intikamımızı alacağız' mesajlı, nefret dolu bakış ve konuşmalarına karşı, ne olduğunu anlamamış, panik içinde Luthor'a bakıyordu. Antonio sahiplenici bir hareketle elini beline sarıp kızın korkmamasını sağladı. Onları görünce mideme ağrı girmişti. Birkaç hafta önce, Brad ve ben de böyleydik ama şu an onu uzaktan, yalnızca bir kere bile görmeye razıydım.
Luthor, tahminimi yanlış çıkararak bizi aşağı götürdü. Yanımdaki cüsseli adamın omuzuna zar zor ulaşıyordum. Karşı geleceğimi düşünerek ilk başta fazla sıkıyordu ama Luthor'un istediği yere sesimi çıkarmadan gittikçe kocaman ellerini gevşetti ve sadece tuttu. Lillian'da başlarda tepki göstermişti ama daha çok dikkat çektiğini anladıktan ve Luthor'un tehdidinden sonra susmuştu. Merdivenleri bitirip kavga çıkardığımız lobiye geldik. Yaşlı yücenin talimatıyla adam beni ittirdi, artık Luthor'un elindeydim. Bileğimi tutan ellerinin üstündeki damarlar belli oluyor, çekilmiş derisinin altından mavi ve yeşil renklerinde gözüküyordu. Luthor arkasına döndü, Lillian'la gelen adamlara, ''Ona ihtiyacım yok.'' dedi. ''Her zamanki yere götürün.''
''Luthor.'' dedim. Sakin olmaya çalışıyordum ama aynı suçu işlememize rağmen farklı muamele görmemiz adil olmazdı. ''Ayrımcılık yapıyorsun, ben de en az onun kadar suçluyum.''
Lillian ilk kez cevap vermedi.
''Emin ol, sizi ayırmıyorum.'' dedi Luthor. Kaçmamam için kolumdan tutatken omzuma yerleştirdiği eliyle beni iterek merdivenlerin arka kısmındaki bir başka çift kanatlı kapıya götürdü.
Pekâlâ, artık Brad'in yanına gitmeyeceğim ve kötü muamele göreceğim konusunda Luthor'la hemfikirdik. "Kolumu bırak."
"Bu diyaloğu çoktan aştığımızı düşünüyordum, Gabriella."
Nefesimi tuttum. Dave ve Travis'in merakla -ve defalarca- sorduğu soruyu: gerçek adımı biliyor muydu! Bilgilerimi başkasıyla paylaşmamam konusunda uyarıldıktan sonra Luthor'un öğrenmesi iyiye işaret olamazdı.
"O ismi nereden biliyorsun!" diye bağırdım. Artık korkuyordum. Bir şekilde olayın Robert'a giderek, eski beni tanıyan son kişinin zarar görmesinden korkuyordum.
Luthor dişlerini gösterek, tiksindirici bir şekilde güldü. "Senin hakkında düşündüğünden daha çok şey biliyorum." dedi. Daha önce görmediğim yere, arka bahçeye gelmiştik. İki futbol sahası büyüklüğünde olsa da ön taraftan daha küçüktü. Kenarlarda birkaç ağaç vardı fakat masalar yoktu. Düzgün kesilmiş çimleri, ortada duran büyük bir heykelin etrafındaki çiçekler süslemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kontrol (2)
Ficção CientíficaArkamı döndüğümde görmeyi umduğum son kişi orada duruyordu. Dağınık saçları, beni her gören kişide olan şaşkınlık ve bir çift siyah göz. Bütün beklediğim bu değil miydi? Koşup kollarına atılmam gerekiyordu. Tabii gerçek olsaydı. Brad bana doğru iki...