Gözlerimi açtım. Başım fena halde acıyordu. Ovalamak için elimi kaldırmaya çalıştım. Kolumdaki ipler beni engelledi. Ayaklarımı hareket ettirmeye çalıştım. Beklediğim gibi bağlılardı. O çocuğu gördüğüm şekilde bağlanmış, salonun orta yerinde duruyorduk. "Elliot." diye fısıldadım. "Hey, Elliot."
Ağzı bantlı olan kumral çocuk güler gibi oldu. Yanaklarından belli oluyordu. Söylemek istediği şeyler vardı ama konuşamaması iyiydi. Bir kişi daha az aptal şeylerle kafamı doldurmuş olacaktı.
Elliot sonunda uyandı. Etrafına baktı. Ellerine ve ayaklarına. Daha sonra iç çekerek başını geriye attı. Gözlerini devirirken yine mi dediğini kolaylıkla anlayabilirdiniz. Garipti ama içimden kahkaha atmak gelmişti. Thomas'dan kurtulmuştuk, o pis hücreden, Harley'in çıkardığı kavgadan, Travis ve diğerlerinin sorgusundan, Dave'den... Liste Luthor'un ölümüyle devam ediyordu. Onca şey atlattıktan sonra Beth'in evinde sandalyeye bağlı olmak gururumu zedeliyordu.
"Merhaba?" Elliot oflayarak salona bakıyordu.
"Kahretsin! Elliot sen misin?"
Yüzümü buluşturdum. Bunca zaman bu aptal yerde bağlı olamazdı, değil mi? "Andrew?"
Ses tam arkamızdan geliyordu ve böylesine sıkı bağlanmışken arkama bakmam mümkün olmuyordu.
"Neden geldiniz?" diye seslendi Andrew.
Elliot gülerek, "Seni ahmak!" dedi. "Tamam, benden bir kez daha duyamayacaksın ama gerçekten sağlam bir şakaydı." Ayaklarını vurarak ritim tutuyordu. "Hadi, şimdi çöz bizi ve konuşalım."
"Yapamam." dedi. Ses tonu gittikçe düşmüştü. "Çünkü ben de bağlıyım."
"Dalga mı geçiyorsun!" diye çemkirdim.
O sırada biri alkışlayarak içeri girdi. Ayakkabılarının parkede çıkardığı ses eşliğinde yanımıza geliyordu. Elindeki beyzbol sopasını döndürerek karşıma geçti. Yüzünde inanılmaz bir öfke vardı. Ve ilk kez şaşırmanın ötesinde bir duygu olduğu sonucuna vardım. "Maalesef arkadaşınız doğruyu söylüyor." dedi. "O da bağlı."
Elliot bir kahkaha patlattı. "Andrew!" Başını geriye atarak katıla katıla gülmeye devam ediyordu. "Sana inanmıyorum! Bu salağa mı yakalandın?" Gülmesini garip bir şekilde uzattı çünkü Mason'ı aşağılamaktan zevk alıyordu.
Mason sapını kavradığı gibi sopayı Elliot'ın bacağına geçirdi. "Aaaah!" Elliot bağırırken, "Sen de o salağa yakalandın!" diye gürledi.
Elliot bağırmayı kestiğinde yeniden gülmeye başladı. "Evet, tabii. Beni yendin. Tıpkı bir korkak gibi. Karanlıkta. O kadar korkuyordun ki seni görememi bile istemedin. Bravo beyinsiz! Sırtının sıvazlanmasını hak ediyorsun."
Ona tekrar vurmaması için, "Mason." dedim. "Ne yapıyorsun?"
"A-ah." Sopayı çevirerek başını salladı. "Unuttun mu? Sırayla birbirimizin hayatının içine ediyorduk hani? Daha çok sen."
Elliot olumsuz sesler çıkartıyordu.
"Mason, Mason, Mason." Derin bir nefes aldı. "Aklının hala Alecia'da olması gerçekten üzücü. Çünkü," Birinin olup olmadığını kontrol edercesine - alayla- etrafına sinsi bir bakış attı. "Benden duymuş olma ama senden sonra çok kişiyi götürdü." Göz kırptı. "Bence ondan vazgeç, kalp kırıklığı hakkında milyonlarca,"Mason sopayı karnına geçirip onu susturdu. "Kırılacak olan tek şey senin kemiklerin olacak!"
Elliot, çıldırmış Mason'a inat, aldığı darbenin sertliğine karşı inanılmaz derecede kısa süren bir inlemeden sonra yine gülmeye başladı. "Acınacak haldesin adamım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kontrol (2)
Science-FictionArkamı döndüğümde görmeyi umduğum son kişi orada duruyordu. Dağınık saçları, beni her gören kişide olan şaşkınlık ve bir çift siyah göz. Bütün beklediğim bu değil miydi? Koşup kollarına atılmam gerekiyordu. Tabii gerçek olsaydı. Brad bana doğru iki...