"Saat kaç oldu hala uyanma kızım sen millet yıkılmış dedenlerin oraya hala uyu sen tamam mı annecim? Zeynooooooo kalk artık öğlen oldu diyorum."
İşte başlıyoruz. Canım kuzenimin en yakın arkadaşımla aynı günlerde düğün yapması benim muhteşem şansımın bir göstergesi. Off of kalk kızım Zeyno iş dolu. İlk önce rutin işler derken şu karmakarışık olan saçlarımı açmam gerektiğini aynadaki aksime bakınca bir kez daha hatırladım. Düğünlerin en sevmediğim kısmı işte. Dün akşam en yakın arkadaşlarım olan Deniz ve Melis'i süper bir düğünle evlendirdik. Melis'in ayakkabısının en güzel kısmına adımı yazdım. Sonuçta onlar benim en büyük hayalimi gerçekleştirdi. Aşk evliliği. Damarımın verdiği yetkiye dayanarak bir gün bende aşk ile evleneceğimin garantisini veriyorum. "Zeyno diyorum kızım hadi ama artık." Araya bağırmalarını sıkıştırmasa olmaz ki. "Geliyorum anne duştayım."
Annem tipik bir göçmen kadınıdır. Huysuz, aksi, inatçı. Bir insan ancak bu kadar dediğim dedik olabilir oda bana denk geldi. Aslında çok tontiş olan annem söz konusu cemiyet olduğunda tam bir dişi kaplan kesiliyor. Ne var yani ben gelmesem ama olmaz insanlar İstanbul, Bursa gibi yerlerden her zaman gelmiyor. Saygı, saygı, saygı. Bir Arnavut kızı her zaman hoşgörülü olmak zorundadır. Adetlerimiz her zaman bu şekilde olmuştur gelen misafir her daim halinden hoşnut edilmelidir. Neyse ben bu süpürgesiz majkayı daha fazla sinirlendirmeden aşağı insem iyi olcaktı. "Hep senden ötürü Zeyno bu kadar uyuyacak ne varsa saat 12 oldu insanlar dedendeler daha pilaçka için yardıma gideceğiz. " Yanına yaklaştığımda annemin yanaklarından makas alıp konuşmaya başladım. "Annem söylenmekten vazgeçsen artık akşam kaçta geldiğimi sen biliyorsun iki gündür toplamda 5 saat uyudum el insaf yaa." Kaşlarını biraz daha çattı annem sanki daha çatması mümkünmüş gibi. "Yürü yürü geç kalmayalım daha fazla."
Ve maraton başladı. Herkes göçmen düğünlerine bayıldığını söyler bende öyleyim aslında ama gelin tuttuğumuz yer bu memleketin yerli ailelerinden bu kadar abartmanın mantığı nedir ki anlamadım gitti. Ama söz konusu bizim altın kızlarsa her şey beklenir. Böyle koşturur üstüne ağustos sıcağında asfalta yapışan sakız gibi erirsin. Hepimizin ayrı semtlerde oturması da artısı oldu yani. Dedem bir tarafta teyzemin evi apayrı bir tarafta Allah'ım acı bu Zeyno kuluna daha saçlarım kurumadan düştüm yollara. Nefes nefese dedemin bahçeden içeri girdiğim anda çığlığı bastım. İstanbul'daki büyük amca gelmişti. "Ahmet dedem. Kako si arnasi ?" Her zamanki gibi saçlarımdan öptü. " Arnisviye ti kako si kerka mi?" Yanağından öpücüğümü kaptım. "İyiyim benim can dedem. Çok özledim seni Sevda nerede gelmedi mi?" Sarıldığı gibi konuşmaya devam etti. "Çalışıyor yavrum izin alamadı yaz sezonu biliyorsun. Çok selam söyledi size ama." Azıcık üzülmüştüm gelmemesine. Gelseydi iyi dağıtacaktık çünkü. "Tüh dedem yaa üzüldüm şimdi ama olsun sen gelmişsin sefa getirdin."
Gelen tüm misafirlerle tek tek görüştükten sonra mutfağa gitmek farz oldu çünkü altın kızların bir numarası taarruza geçti bile. Benim annemler üç kız kardeş üçü de eli maşalı birbirinden cadı. Aslında Dünya tatlısı hepsi ama söz konusu kız yetiştirmekse hepsi birer süpürgesiz cadı oluyor. Bu akşam kına gecesi olacak gelinin köyünde ama önce gelen misafirlerin sofralarının kurulması falan lazım. Hal böyle olunca evdeki en büyük bekâr kız ben olduğum için işleri resmen omuzlarıma yıktılar. Saatlerce yemek yaptığım günlerden birine daha merhaba diyoruz işte.
Son sofrayı topladığımda saat ikindi vaktiydi. Bu saatten sonra ne kadar hazırlanabilirsem işte eve gidip üstümü değiştirme zamanım geldi. Bizim cemiyetlerde zamanlama çok önemlidir. Herkes o kadar alışılmış bir düzende ilerler ki işlerin yetişmemesine imkân yoktur. Küçükler büyük varken mutfağa girmek istemese de ben bu düzeni de bozdum ablamın düğününde. Ablam demişken öz ablam değil ama aileler o kadar bağlı ki birbirine söz konusu bir büyüğün olduğunda abla ve abi kelimesi düşmez ağzından. Bu düğünü olan kuzenimde aslında annemin kuzeninin oğlu ama benim öz kuzenim gibi. Hepsi öyle ki o yüzden aileler arasında ayırım olmuyor hiçbir zamanherkes kuzen herkes kardeş hep iç içe bir arada yuvarlanıp gidiliyor.
Son hazırlıklarımı tamamladığımda saat yedi buçuğa yaklaşmıştı yine annemden azar yememek için ayakkabılarımı giyip aşağıya insem hiç fena olmayacaktı. Bugün yine asaletimi konuşturdum. Zaten makyaja çabuk tepki veren bir tenim olduğu için şeftali tonlarında hafif bir makyaj işimi gördü. Teyzemin yaşadıklarından sonra hiç makas değmeyen saçlarımı biraz zor yapsam da yine şık bir görünüm vermeyi becerdim. Gerçi bizim minik fare ile sarışın olmasa o saçlar şekle girmezdi ya neyse. Minik fare benim beş yaş küçüğüm kız kardeşim sarışında küçük teyzemin ikiz çocuklarından kız olanı. Aman ben yine konudan konuya atladım resmen. Son olarak beyaz kumaş üzerine siyah dallar ve çiçeklerle desen verilmiş sıfır kol Fransız işi elbisemi giydim. Açıkçası aynı anda iki düğün olacağı için ciddi manada harcama yaptığımı söyleyebilirim ama bu elbisemi Bodrum'da yaşayan kuzenim mezuniyetimde hediye etmişti. Nasip bu düğüne oldu. Eee hadi bakalım artık düğün başlasın.
Gelin hanımın oturduğu köy bizlere 8 9 km uzaklıkta olduğu için konvoy halinde köye doğru ilerlerken benim içime bir sıkıntı oturdu aslında her düğüne gittiğim zaman yaşadığım bir şey bu. Bizim buralarda teyzeler naa burama öküz oturdu diye tabir eder bu durumu. İşte bende göğsümdeki öküzle ve ayağımdaki topuklularla cebelleşirken arabadan indiğim sırada o mavi canavarı gördüm. BMW 3.20 diyorum 2012 model o muhteşem aşkın park edilişini hayran hayran izlerken içinden Emre'nin inmesini gördüğüm anda gözlerim yerinden çıkacak gibi oldu o topuklulara aldırmadan direk koşmaya çalıştım ama çok gerek kalmadan Emre zaten yanıma geldi. Canım kuzenim. Şu hayatta en deli Arnavut kim diye sorsanız alacağınız cevap Emre isminden başkası olmaz bizim sülalede. Öylede bir özlem sanki geçen ay görüşmemişiz gibi. Bana verdiği sözü unutmayıp bu canavarla gelmiş birde yerim yaa. Arabaya iç geçirirken Emre ile beraber kınanın yapılacağı köy okuluna girdik. Tabii benim kuzen ben havalıyım bakışlarını atmakla meşgulken ben kolunda adım adım ilerliyordum daha doğrusu ilerlemek istiyordum. Ağustos sıcağında içimdeki titremeye anlam vermeye çalışırken yine o öküz kalbimin üstüne oturmuştu. Emre bu durumlara pek alışkın olmadığı için kolunu sıktığımda şaşırsa da ben bu durumumu onun en yakın arkadaşına yoruyordum. Böyle bir beladaydı başımdaki işte Emre'yi her gördüğümde aklıma o salak çocuk geliyordu. Benim eski erkek arkadaşım Emre'nin en yakın arkadaşıydı tahmininiz üzere ve ben bu akşam sosyal medyada bol bol fotoğraf koyacak ve tesadüfe bakın ki Emre'yi de bu duruma alet edecektim.
İşte oydu buydu derken görümceler evden gelini almaya gitti ben ise Ağustos'un sıcağında grip olmayı nasıl başardığımı düşünürken elime tutuşturulan şallarla kalakaldım. Gelini köydeki okulun bahçesine getirdiklerinde aheste aheste girişe yönlendim şal sepeti ile. İşte o an şimşekler çaktı gök gürültüleri korkutmaya midemde kelebekler uçuşturmaya başladı. Allah beklediğimi sonunda gönderme kararı almış olacak ki bu adamı karşıma çıkardı diye düşünmeye başladım. İçimin sıkıntısı bunaymış diyip börülcelik vasfıyla gelinin arkasındaki yerimi aldım. Kınayı dönmesiydi yakılmasıydı kuzenlerin dansıydı derken nihayet en sevdiğim kısma geldik. Oyun havası. Sanki dün akşam düğüne gitmemiş gibi hunharca oyun oynarken tüm akrabalar kızlı erkekli düğün yerine geldi. Olmazsa olmazımız olan Rumeli havalarını çaldırmaya başladığımız an kimi zaman mendil elimde kimi zaman alkışlar derken gecenin sonlarına yaklaşmıştık. Oyun havalarını çalan sevgili piyanist ağabeyimiz damat bey ve arkadaşlarını güvende oynamaları için piste bekliyoruz dediğinde ayağımdan attığım topukluları giymek suretiyle annemlerin yanına doğru ilerlemeye başladım. Yerime oturduğum an o ürperti yine içimi doldurmaya başladı sahneye baktığım anda yine o adamı görmüştüm. Beyaz bir gömlek gri kumaş pantolon siyah kemer ve ayakkabılarıyla yeni traş olmuş yüzüyle görüş alanıma girmişti. Ben buradayım dercesine sağa sola gövde gösterisi yapmaya başladı. 21 yıllık hayatımda ben böyle kendinden emin duruş, böyle karizma, böyle asalet görmedim arkadaş. Güvende için davul sesleri gelmeye başladığı anda acı gerçek aklıma düşmüş oldu. Bu adını bilmediğim kaba saba hareketleri olan tahminimce 30'lu yaşlara merdiven dayamış bu adam benim kalbimi çalan bey sıfatına sahip oldu. Güvende oyununu bilir misiniz bilmem ama insan izlerken iç çekmeden yapamaz. Tüylerim diken diken oldu cümlesi bu olay için biçilmiş kaftandır. İşte ben bu ağustos akşamının kavurucu sıcağında grip olmayı nasıl becerdim diye düşünürken aslında bu adını bilmediğim adama karşı koymaya çalışıyordum her kollarını kaldırışında. Sanki normal bir hayatım varmış gibi şimdi birde aşk belası çıktı başıma. Plukam moite šansi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yağmur Vakti #dexilkromanim2018
General FictionGeçmiş hiçbir zaman sandıklarda kilitli kalmaz. Sırlar elbet ortaya çıkar...