İtalya'dan döneli iki gün olmuştu artık Tülay ablalarda kalıyorduk. Berre'nin eşyalarını yerleştiriyordum odadaki küçük dolaba. Uğur resmen iş ev arası mekik dokuyordu. Artık sekizinci aya girmemize çok az bir süre kalmıştı. Karnım birden büyümüştü saate baktığımda birazdan Uğur'un geleceğini fark ettim kısa bir duş alsam hiç fena olmazdı. Duşa girdiğim zaman içimde bir acının oturduğunu hissettim. Sanki biri kalbime bıçak saplıyordu sıcaklarda kendimi bu kadar zorlarsam olacağı buydu tabi.
Suyun altına durdukça içimin sıkıntısı biraz olsun geçmişti. Üzerime bornozu geçirip odaya geçtim Uğur yatakta uzanmıştı yüzünden düşen bin parçaydı anlaşılan yine kendini çok yormuştu. Gözlerini kapattı sıkıntıyla nefesini verdi dışarı. İçeri girdiğimi fark etmemişti bile. Kıyafet odasına geçip üzerimi değiştirdim. Saçımdaki havluyu sabitleştirip Uğur'un yanına döndüm. Yavaşça oturdum yatağa uyuyor gibiydi. Başını bacaklarıma yerleştirdim ve yavaş hareketlerle ovalamaya başladım kendini bizim için çok fazla yoruyordu. "Nasılda anladın buna ihtiyacım olduğunu?"
"Artık nefesinden anlar oldum derdini neden bu kadar yoruyorsun ki kendini?" Gülümsedi ama açmadı gözlerini. "Bir ara imzalaman gereken belgeler var senide ofise götürsem fena olmayacak."
"Doğru bende orada çalışıyordum değil mi?"
"Ee yani Zeynep Hanım işlerinizi bu kadar boşlamanız patronunuz gözünden kaçıyor sanmayın."
"Demek öyle patroncum yazarım bir kenara bunları."
"Bir saat sonra randevumuz var Laura'ya gelmek ister misin Tülay ablayla mı gideyim?"
"Tabii ki geleceğim kızımı özledim." dediğinde elini karnıma doğru götürdü. "Hmm siz yine ittifak kuracaksınız anlaşılan ben en iyisi mutfağa gideyim."
"Bizi kıskanmaktan vazgeç artık kızım beni daha çok sevecek değil mi prenses?" Berre sanki anlıyormuş gibi tekmeleyince gıcık olmuştum. "Yok bu çocuk benim dışımda herkesle süper bana gelince tepki yok aşk olsun kızım sana."
Homurdanarak Tülay ablanın yanına oturdum mutfakta bir şeyler yapıyordu muhtemelen bana yine meyve yedirmenin derdindeydi. Masanın üzerindeki kurabiye tabağını önüme çektim birkaç taneden zarar gelmezdi değil mi? Birden tabak önümden çekilince güzel bir rüyadan uyanmış gibi hissettim. "Yaa neden alıyorsun tabağı Tülay abla?"
"Bunları ye güzelim daha sağlıklı Berre için."
"Ama benim canım kurabiye istiyor."
"Adını kurabiye canavarı yapacağım artık hayatım yemekten fazla kurabiye yiyorsun."
"Uğur al sen ye ben kızımı görmeye gidiyorum."
Çantamı aldım dışarıya çıktım herkes Berre konusunda fazla ilgiliydi benimle kimse ilgilenmiyordu doğrusu bu durum canımı sıkmaya başlamıştı artık. Onu yeme bunu giyme uyuma uyanma yatma kalkma yeter canım Allah Allah benimde sabrımın bir sınırı var.
"Hayatım bekler misin bir dakika?"
"Beklemiyorum Uğur gidiyorum ben." Dudaklarımı büzmüştüm çoktan. "İyi de fıstık sende fazla mı alınıyorsun anlamadım ki. Üzme beni hadi bekle anahtarları alayım geleyim."
"İstemiyorum Uğur ben kendim giderim." Muzipçe sırıttı yine. "Aaa valla bazen çok huysuz oluyorsun sen Berre'yi mi kıskanıyorsun yoksa merak etme fıstık ben ikinize de ilgi gösteririm kıskanma mucizemi."
"Zevzeksin Uğur zevzek."
"Hadi bekle burada geliyorum hemen."
Arabaya bindiğimden beri hiç konuşmadım Uğur'la. Telefonum çalmaya başladı arayanın İdil olduğunu gördüm. Sonunda benimle ilgilenecek birisi çıkmıştı karşıma sevincim sesime yansımıştı resmen. "Söyle fıstığım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yağmur Vakti #dexilkromanim2018
General FictionGeçmiş hiçbir zaman sandıklarda kilitli kalmaz. Sırlar elbet ortaya çıkar...