Süper Kahramanım!

298 22 13
                                    

Multimedia; Julia & John için yaptığım bir kolaj. Umarım beğenirsiniz, buradan da anlaşılıyor ki yazar Julia ve John yani  Johlia shipliyor :D  Neyse bölüm biraz kısa ancak o kadar kısa zaman için de ancak bu şekil yazabildim diğer bölüm daha uzun olacak umarım beğenirsiniz, yorumlarınızı bekliyorum bu bölüm için :)


Bir sigara uğruna yakıyorum ve bir kitabın satırlarında seni buluyorum...sonra mı? Sonrası küçük bir damla gözyaşı ve öldüren derin bir sızı...

Polis departmanına geldiğim de beni çekiştirerek aşağı indirdiler. Sesim soluğum çıkmıyordu, bu korku muydu yoksa boşvermişlik mi, bilemedim. Bundan sonra ne olacak düşüncesi beynimi kasıp kavuruyordu. Sahi ne olacaktı artık?

...

Beni parmaklıklar ardına atmışlardı. Evet beni! belki de çoktan haketmiştim. Ama yine de acı veriyordu. Belki de ömrümün sonuna kadar burada kalacaktım. Kesinlikle bu delikte ölüp gidecektim. İçeri nöbetçi bir polis memuru girdi ve;

''Seninle konuşmak isteyen biri var.' dedi ve çıktı oturduğum şeyden ayağa kalktım ve demir parmakların oraya gittim. Demirleri iki elim ile kavradım. İçeri giren kişiye baktım. John, gelmişti beni burada yalnız bırakmayacağına emindim zaten.

''İyi misin?'' dedi. Gözlerime şevkatle bakarken, sadece başımı sallamakla yetindim.

''Sana bir şeyler getirdim'' diyerek elindeki paketi uzattı gözlerine bakarak paketi aldım. Gözlerine dikdim gözlerimi bu kadar farklı görünmesine rağmen nasıl bu kadar mükemmel olabiliyordu ki?

''İçeri seni nasıl aldılar?'' dedim. Omuz silkti gülümsedi, ah yine o inci dişler...

''Cazibeme dayanamadılar'' dedi. Kaşlarımı çattım. Tekrar omuz silkti.

''Tamam babam soktu içeri.''

''Ama merak etme seni buradan çıkaracağım'' dedi. Buna emindim yapabilirdi belki.

Onu hep kahraman olarak görüyordum, bu yüzden bundan hiç şüphem yoktu. İçeri giren polis memuru ile kafamız ona doğru döndü.

'Sürenin sonuna geldik' dedi.

'Biraz daha kalmak istiyorum' dedi John, ama adam kafasını iki yana salladı. El mahkum çıkmak zorunda kaldı.

...

Saat kaçtı? Gece olmuş muydu? Şuan bu soruların hiç birinin bir cevabı yoktu benim için, çünkü bu dört duvarda ne bir ışık ne de bir umut çağrısı görebiliyordum. Bir cam bile yoktu içeri girmesini sağlayacak küçük bir ışık süzmesine bile ihtiyacım vardı oysa... kaç saattir burada böylece oturuyordum bilmiyorum. John'un getirdiği bir sandeviç dışında hiç bir şey yememiştim. Elimi karnımda gezdirdim. Kocaman bir dünya taşıyordum içimde ama onu bu delikte dünyaya getiremezdim...yapamazdım. Gerçekten ne olmuştu? Aria ve Jacob'u sahiden öldürmüş müydüm? Bunu da yapmış olamazdım değil mi? Ben kendi düşüncelerim ile kavga ederken kapı sertçe açıldı, gözlerim içeriye giren kişiye doğru döndü. Hemen ayaklanıp demir parmaklıklara koştum.

'John! ne oldu, bir sorun mu var?!' dedim korku içinde o ise nefes nefese kalmıştı. Alnındaki ter damlaları bile onu bu şekilde çekici yapıyordu. Gerçekten ondan etkileniyor muydum, yoksa bu hamilelik hormonlarından biri miydi? Bunu sonraya saklayarak onun konuşmasını bekledim.

'B-buldular' dedi nefes nefeseyken.

'Ne buldular ne diyorsun?!'

'Julia, Aria ve Jacob bulundu!' dedi. Gözlerimin yerinden çıkacağına o an emindim çünkü kocaman olmuşlardı. Sessiz ve titrek bir ses ile...

SKAO: İntikamın Sızısı 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin