'Gitmeme izin ver...'

169 14 25
                                    


Bölümü multimedia'daki şarkı ile okuyun. Biterse başa sarın lütfen. Çok sevdiğim şarkılardandır ayrıca bu bölüm için çok uygun. Hatta şarkının sözleri sanki bu bölüm için yazılmış gibi neyse çok konuştum. İyi okumalar sizi seviyorum. Yorumlarınızı eksik etmeyin :) Ve bu bölüm değerli bir arkadaşıma ithaf'dır. Zihinsancisi, Yeşil elmam <3 :D



Hiç gelmeyecek bir adamı sevmenin en kötü yanı nedir bilir misiniz? Sizi de idama sürüklemesidir. Kokusu ile sarhoş eder önce sizi ve o sandalyeye çıkmanızı sağlar. Siz daha ne olduğunu anlamadan sözleri, idam ipiniz olup, boynunuza dolanır. Ve son hamle ise sizin gözlerinize bakıp, sadece gülümsemesidir. Siz seve seve itersiniz sandalye'yi ayaklarınızın altından. Ve güneş birdaha hiç doğmaz, tıpkı hiç doğmamışsınız gibi...

Jacob, hastaneden çıkmış evine yerleşmişti ve benden şikayetçi bile olmamıştı. Her şeyi kaza olarak anlatmıştı. Üç gündür John'un evindeydim ve üç gündür onu hiç görmemiştim. Bir daha hiç gelmeyecek miydi? Tamamen beni bırakıp gitmiş miydi? Dariel, kucağımda bir yandan onu emzirirken bir yandan da bu düşüncelere esir kalıyordum. Dariel'in iyice doyduğundan emin olup, ağzının kenarlarını sildim. Şu küçücük bedene bakınca mutlu olmak saçma mıydı? Kokusu o kadar başkaydı onu severek içime sokabilirdim. Demek annelik buymuş dedim içimden. Derin bir nefes verdim.

O küçücük parmakları ile tuttu işaret parmağımı. Gülümseyip konuştum onunla.

'Ah, o kadar küçüksün ki, şuan neler yaşayacağını bilemiyorsun. Büyüdükçe anlayacaksın acı kavramını. Ama ben seni hiç yalnız bırakmayacağım, ben senin hep yanında olup, böyle tutacağım elini. Şuan benim ellerimi bıraktılar ama ben onların bıraktığı gibi seni bırakmayacağım. Hep sımsıkı tutunacağım sana...' O anda kapı açıldı hızla kapıya döndü kafam. Çünkü Aria, yukarıda uyuyordu o olamazdı. Ee anahtar da sadece üçümüz de vardı o zaman bu John'dan başkası değildi. Kalbimin ağzımdan çıkacak derece attığını hissettim. Kapından içeri girip, ardından kapıyı kapattı. Hala aynı kıyafetleri üstündeydi. Saçları o kadar dağılmıştı ki karmakarışıktı. Yüzüne baktığımda sadece saçlarının dağılmadığını anladım. Gözleri öncekinden daha kötüydü. Mavi gözlerinin feri gitmiş, gözaltların da torbalar olmuş ve siyah halkalar oluşmuştu. Yüzü çökmüştü sanki. Hafif hafif çıkan sakalları onun üç gün de ne kadar çökebileceğinin göstergesiydi. Bana aldırmaz bir bakış atıp, elindeki anahtar ile uğraştı. Sanki ne söyleyeceğini seçmeye çalışıyor gibiydi. Cümleleri toparlamaya çalışıyordu, ama başaramıyordu. Sanırım burada direk benim söze girmem iyi olurdu. Dariel'i alıp küvözine koydum. Ve pantolonumun arka ceplerini tutararak konuya girdim.

'Nasılsın?' Sahi Julia? Çok harika cidden, o kadar harika ki eğlenmekten bitap düşmüş zavallı. Konuşmadı. Sadece yutkundu, elindeki anahtarı bırakmadı ve ondan kaldırıp başını bakmadı bile.

'Benimle bir daha konuşmayacak mısın?' dedim. Ağzını açtı konuşmak için ama sonra boşverip sustu. Ama yine bana bakmamıştı. Bu canımı acıtıyordu artık!

'Konuşmazsan hiç bir şeyi çözemeyiz.'

'Çözecek bir şeyimiz yok.' dedi oynadığı anahtarı çekmeceliğin üstüne bırakırken. Dili ile dudaklarını ıslatıp bana döndü, bakışları o mavi gözleri kan çanağıydı. Bana sen suçlusun der gibiydi.

'Bu evde istediğin kadar kalabilirsin. Ben sadece eşyalarımı almaya geldim.' dedi. Beynimden vurulmuşa döndüm. Hayır, hayır gidemezdi. Buna izin veremezdim. Hemen kanepenin ardından dolaşıp önüne geçtim.

SKAO: İntikamın Sızısı 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin