Yeter artık baba!

311 23 37
                                    

Multimedia; Julia :) iyi okumalar, yorumlarınızı eksik etmeyin. :)

Gülüşü umuttu

Bakışı ölüm

ikisi arasına astım ipimi

ve idam ettim kendimi...

Öyle çaresizce bekliyordum...Evi söndürmeye çalışıyorlardı, dizlerimin üstün de öylece ağlıyordum. Ne koşmaya dermanım vardı, ne konuşmaya.

'Gitmeyin...' dedim sadece fısıltı halinde. Evi tamamen söndürmüşlerdi. Biri yanıma geldi kafamı kaldırıp baktım.

'Bizimle emniyete gelmelisin' dedi Dedektif Bay Frank. Öylece bakmamı sürdürdüm.

'Kendini toparlayıp gelmelisin seni arabada bekliyor olacağım' diyerek yanımdan yürüyüp arabasına gitti. Bana bakan yabancı gözlere aldırmadan dediğini yapıp ayağa kalktım. Ellerimi bedenime sarıp yavaş yavaş titrek adımlarım ile arabaya doğru gittim ve bindim. Bay Frank, kısa bir bakış atıp arabayı çalıştırdı. Polis departmanına kadar hiç konuşmadık. Geldiğimiz de arabadan yine sessizce inip o büyük merdivenlerden çıkmaya başladım. Buraya en son geldiğim de bir leşim vardı, şimdi ise...düşüncesi bile ürkütücü. Merdivenleri çıktıktan sonra Bay Frank'ın odasına yöneldik ve girdik.

'Otur lütfen' dedi eliyle soldaki sandalyeyi gösterirken. Kendisi de büyük tekerlekli sandalyesine geçti ve oturmamı bekledi, dediğini yapıp geçip oturdum. Ellerimi önümde birleştirip parmaklarım ile oynamaya başladım.

'Evet' dedi bakışlarımı ona çevirdim, Dirseklerini masaya koyup iki elini birleştirerek bana baktı ve konuştu.

'Bu nasıl oldu? Yangın?' dedi. Öylece bir süre yüzüne baktım ciddiyeti hiç bozulmadı.

'B-ben bilmiyorum' dedim ve yutkundum.

'Pekala acelemiz yok Julia, sen anlatana kadar buradan bir yere gitmiyoruz' diyerek arkasına yaslandı. Gıcırdayan sandalye ben de kusma isteği uyandırdı.

'Bakın gerçekten bir şey bilmiyorum.' dedim inanacak mı? tabi ki hayır.

'O zaman üstünde ki ve ellerinde ki kanları nasıl açıklayacaksın?' diye sordu bunu sorarken o kadar rahat ve sakindi ki bu beni ürküttü. Ellerime ve üstüme bir daha baktım. Ben ne yapmıştım? Nasıl hatırlayabilirdim ki? Ne diyecektim? John, ile uyuyorduk ve bir anda kendimi mezarlığın oradaki kaldırım taşında kanlar için de buldum mu diyecektim? Tam bir akıl hastası olduğumu düşünürdü...tabi gerçekten akıl hastası değilsem...tam ağzımı açıcakken biri kapıyı tıklattı. Bay Frank, gir diye seslendi ve kapı açıldı. İçeri giren kişiyi görünce gözlerim şaşkınlıktan açılmıştı. İstemsizce ayağa kalktım ve koşup sarıldım. Bir an dursa da oda hemen sarıldı.

'John! yaşıyorsun!' dedim. Beni kendinden ayırıp güldü.

'Ölmemi mi isterdin?'

'Hayır, tabi ki aptal.'

'Bölüyor muyum?' dedi Bay Frank. Hemen ondan ayrılıp kalktığım sandalyeye tekrar geri dönüp oturdum. John, konuştu.

'Julia'yı almaya geldim.' dedi kendinden emin.

'Bak sen' dedi gülerek Bay Frank.

'Onun bir suçu yok, onu tutman gereken bir sebep bile yok' dedi.

'Öyle mi dersin? Bir haline bak bakalım. Kanlar içinde, koskaca bir evin yarısı nerdeyse kül oldu. İçindekiler kayıp, kimi suçlamalıyım? Belki de seni suçlamalıyım he?! Böyle şeyleri seversin sen.' dedi Bay Frank, bakışlarım John'a kaydı dişlerini sıktı o kadar çok sıkıyordu ki kırılmalarından korktum.

SKAO: İntikamın Sızısı 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin