Ayağı kalktım ve camdan Can'a baktım. Yerinden doğrulmuştu ve sırtında ise yastık vardı. Müdür onu ne hale sokmuştu böyle?
Can'ın üvey annesi ellerini tutarak ona birşeyler sölüyordu. Can ise gülerek tepki veriyordu. O da gamzesinin olduğu yanaktan makas alıyordu. Gözlerimi yumdum ve gözümde biriken soğuk damlaları yanağımdan acemice geçişini hissettim. Her bir damlada içim ürperiyor, üşüyordum. Yavaş ve ağır adımlarla yere eğilip
Yerdeki sırt çantamı aldım ve aşağı doğru indim. Hastanenin büfe bölümünde oturan Çağla ve Çağatay'ı es geçip kapıdan çıktım. Bulduğum bir otobüse binip kafamı cama dayadım ve kulaklığımı taktım. Yaşlı gözlerimle ağırlaşan göz kapaklarımı kapadım. Evet gözlerim dinleniyordu ama kalbim inanılmaz acı çekiyordu. Yanıyordu içim. Çok garip bir his vardı içimde. Korku, acı...
"Hanımefendi? Kimse kalmadı otobüste. Eviniz nerde?"
Gözlerimi açtığımda şoför basımda meraklı gözlerle dikiliyordu.
Aniden kalktım ve beynimin üstüne öküz oturmuşçasına olan ağrıyı hissedip yüzümü buruşturdum.
"Ben nerdeyim?"
"Otobüstesiniz ve biz son duraktayız. Bir tek siz kaldınız."
"Teşekkür ederim" dedim ve arabadan inip evime doğru yürümeye başladım. Uzun bir aradan sonra evimin görünmesiyle adımlarımı hızlandırarak binaya ulaştım. Eve girdiğim gibi odama çıktım ve kıyafetlerimi çıkarıp yatağa uzandım. Yan tarafa döndüm ve aynada yansıyan kendimi izledim. İçimde dolan gözyaşlarımı bırakmak için ağlamaya başladım. Hepsini dökecektim. Ama hepsini...
Hıçkırıklarla ağlarken bir yandan da yorganımı ısırıp sesimin yükselmesini engelliyordum. Yatağın diğer tarafına döndüm ve gözyaşlarımın yönü yer değiştirdi. Yorganı ağzımdan çıkardım ve bağırarak ağlamaya başladım. Bulduğum parfüm şişesini fırlattım ve yatağımın yanındaki vazoya çarpmasıyla vazo yere düşüp kırıldı. Bir an duraksadım. Parıltılı birşey görmüştüm. gözyaşlarımı kollarımla sildikten sonra hızla yataktan fırlayıp parıltının yanında belirdim. Elime aldığım şeyi görmemle canlanmam bir oldu.
Kolyemi bulmuştum. Elimdeki kolyeyi boynuma takmakta gecikmedim. Taktığım gibi elimi kolyemin üstüne koydum ve
"Bir daha seni kaybetmeyeceğim" dedim ağlamaktan kısılmış sesimle.
Yatağa girdim ve ağlayacak gözyaşlarımın kalmadığını farkettim. Yanımda olan lambayı kapatıp açık olan perdeden karşımda duran aya baktım. Ayın verdiği mayışmışlıkla kendimi uykuya verdim.
Sabah alarm sesiyle uyandım. Tekrar kafamı yastığa gömüp uyudum. İkinci bir vakayla tekrar uyandım. Çağla yastığı kafamda sertçe bastırıp boğmaya çalışıyordu çırpınarak Çağla'yı uzaklaştırdım.
"Derdin ne senin!" dedim bağırarak.
"Niye dün gittin sen.?" cevap vermeyince devam etti.
"Can seni sordu. Hatta seni 100 defa aradı. Can'ın sana ihtiyacı vardı."
Yatağımdan doğrulup aynanın karşısına geçtim. Çağla yüzüme baktı ve
"Sen ağladın mı?"
"Hayır ne ağlaması?"
"Gözlerin çok şişmiş"
"Yastıkla beni boğduğun için olamaz mı acaba?"
"Off Müge. Hadi gel kahvaltı hazır."
Ben Çağla'nın en çok beni sıkmayan özelliğini seviyorum.
Beni rahat bırakıp odamdan çıktı. Ben de banyoya girip duş aldıktan sonra dolabımı açtım. dirsekte biten bisiklet yakalı beyaz ve belde biten bluzumu elime aldım. Altına ise buz mavisi bilekte biten pantolonumu giydim ve beyaz yarım conversimi giyip saçımı açık bırakıp taradım. Gözlerime eyeliner ve altına ise göz kalemi sürüp bıraktım. Son bir şey daha.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Aşk
FantasyKüçüklüğünden beri sevdiği adam ile arasındaki engeller bitmiyor. Büyük aşk, bir o kadar sorunlu olacak. Onların sevmekten de öte. Kaybedeceğini bile bile mücadele etti. Beklemediği bir anda karşılık buldu. Bu onu hayata daha çok bağladı. Ve onu asl...