Bölüm 42

20.4K 1K 15
                                    


Belirsizlik çok zordu. Beni daha nelerin beklediğini bilmiyordum.

Belirsizlik içindeydim. Ne zamandır Bora'nın katilinden haber yoktu. Fırtına öncesi sessizlik olabilir miydi bu?

Genelde bu kadar beklemezdi. Ya bir tehdit araması alır darmadağın olurdum ya da kaçırılırdım. Ama son olaydan sonra sanki yer yarılmışta içine girmiş gibiydi. Ben lanetimi çevremdeki herkese bulaştırmıştım. Onları da lanetimin içine çekmiştim. Hepsi tehlikedeydi.

Can, Açelya, annemler, babamlar,Merve ve Merih.
Onlardan birinin kılına zarar gelse mahvolacağımı biliyordu. Ve o adam benim bedenimin değil ruhumun katili olmak istiyordu.

Biraz kıpırdandıktan sonra gözlerimi açtım. Sabaha karşı uyanıp Merih'in uyanık olduğunu görmüştüm.

Göz göze geldiğimizde ki hissettiğim yoğun duygu başımı döndürmüş bir kaç saniyeliğine beni yerle bir etmişti. Bu yüzdendi yüzümü boynuna gömmem. Tamam kokusunu içime çekmek için de gömmüştüm.!

Artık Merih'in yanında duygularımı kontrol edemiyordum. Tüm zerremle özlemişim meğer. Öyle ki kokusunu hep duymak sıcaklığını hep hissetmek istiyordum. Kalbim sıkışırken yüzümü buruşturarak başımı kaldırıp Merih'e baktım.

Sadece çenesini görebildiğim için dirseğimi kıvırarak yataktan destek aldım. Şimdi görebilmiştim yüzünü. Sanırım en sevdiğim hâli buydu, huzurlu görünüyordu fazlasıyla huzurlu. Saate baktığımda yedi buçuk olduğunu görerek yorganı üstümden sıyırdım. Nihayet dinlenerek uyanabilmiştim.
Bir gün bir kitapta bir söz okumuştum aynen şöyleydi.
'Kimseye çok alışmayın. Çünkü o kişi gittiğinde sizde dağılmış olursunuz.'

İtiraf etmeliydim ki resmen dağılmıştım. Bu durum beni korkutuyordu. Eğer ona bu kadar alıştıysam duygularımın yön değiştirmesinden korkuyordum.

Biliyordum ki Merih kalbime dokunmuştu. Korkuyordum. Yasak olanı sevmekten korkuyordum. Onu kaybetmekten korkuyordum. Lanetimin onu da yok etmesinde korkuyordum. Kollarını belimden çekmeye çalışırken duraksayarak yüzüne baktım. Şimdi kaşları hafif çatılmıştı güzel yüzlü adamın. Baş parmağımı yanağına sürttükten sonra istemsizce gülümsedim.

"Sen bana yasaksın Merih" diye fısıldadım. Yüzünü hafızama kazımaya çalışırken. "Ve ben yasak olanı isteyemem"

Aşağı inerek salondaki büyük masaya ilerledim aile yemeği olacağı için masa donatılmıştı. Çoktan yerini alan Selda anneme gülümseyerek "Günaydın anne" dedikten sonra boş sandalyelerden birine oturdum.

Biraz sonra kapı zili çalmış içeriyi annemlerin sesleri doldurmuştu. Kapıdan girer girmez güzel gülümsemelerinden göndererek yaklaştılar Selda annem ayağa kalkarak iyi bir ev sahibi görevini üstlenmişti. Ben de kalkarak annemle babama sarıldım.

Haluk baba da takım elbisesiyle içeri girdiğinde bizi görür görmez gülümsemişti. "Günaydın hoşgeldiniz" dedikten sonra baş köşeye geçmişti.

Tam yerime oturacağım sırada Merve'nin sesini duyup ona döndüm. Beni görür görmez kocaman gülümsemiş koşar adımlarla gelip sımsıkı sarılmıştı. "Kusura bakmayın ama kardeşimi çok özledim" dedi benden ayrıldıktan sonra annemlere bakarak. "Hepiniz hoş geldiniz günaydın" annemler önce gülmüş sonra da "Günaydın" diye karşılık vermişlerdi.

Merve gözleri parlayarak bana baktıktan sonra soluma geçti. Merih'te gelerek kuru bir "Günaydın" la sağ yanıma oturduğunda. Uzun zamandır yapmadığım keyifli bir kahvaltı yapmıştım.

Merih benimle pek konuşmasa da tabağıma gözüne kestirdiği bütün böreklerden, poğaçalardan koyup duruyordu. Bende tabağıma koyduklarının yarısını onun tabağına koyduğumda ters bir bakış atsa da sesini çıkaramıyordu. Bu suratımda bir sırıtma oluşturmuyor değildi.

ђü๓ค (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin