Bölüm 43

20.1K 1K 14
                                    


Ölmek...
Sahi ölmek neydi?
Bir ömrün belli bir zaman dilimine kadar devam edip belli bir noktada durması mıydı?
Ölmek! Ölünce her şeyden kurtulacağını zanneder ya insan! Çektiği tüm acılardan, tüm sıkıntılardan anında kurtulmak!
Biz belki kurtulmuş olacaktık ya ardımızda kalanlar? Onlar ne yapacaktı? Biz acılardan belki kurtulacaktık ama onları acıya mahkum bırakıp çekip gitmeyecek miydik?

Ölmekten hiç bir zaman korkmamıştım. Neden korkacaktım ki? Bora vardı ölüpte ona kavuşma düşüncesi bazen o kadar baskın gelirdi ki. Ölmek isteyip intihara koşa koşa giderdim. Gözüm o kadar kararırdı ki ardımda kalacak ailem hiç aklıma gelmezdi. Şuan bile ölmek istiyordum mesela. Tüm o işkencelerden kurtulmak.! Tüm acılarımdan, tüm duygularımdan, tüm yanlışlarımdan kurtulmak.

Kendime gelirken önce vücudumdaki ağrıları hissetmiştim. Gözlerim açılmıyordu tekrar uyumak ve uyanmamak istiyordum. Kılımı bile kıpırdatamıyorken nefes almaya çalıştım. Kan kokusu burnuma doluyor midemi bulandırıyordu.

Gözlerimi açmak ya da tamamen uyumak istiyordum sadece.

Çok uzaklardan bir ses duyduğumda bu sefer tüm odağım bedenimdeki ağrılar değilde o ses olmuştu. Önce Bora'nın özlediğim sesini duyar gibi olmuştum. "Hüma uyan! Bırakma beni!"

Ses o kadar cılızdı ki doğru duyup duymadığımdan emin bile değildim. Arada bir duyduğum 'pat pat' sesleri dışında başka bir şey duyamıyordum artık.

O ses yine doluştu kulaklarıma. "Hüma güzelim dayan lütfen dayan" gözlerimi açıp kimin söylediğini görmek istiyordum ama o gücü bulamıyordum kendimde. Sağ bacağıma saplanan büyük kramplar nefesimi kesiyor, tekrar nefes almaya çalıştığımdaysa burnuma dolan kan kokusu bu sefer boğazıma kadar tırmanıyordu.

"Hüma az kaldı alacağım seni ordan!"
İlk önce Bora'nın sesine benzetsem de şimdi can bularak Merih'in sesine dönmüştü. Yutkundum. Bana ne olmuştu? Ya da neredeydim ben? Zorlanarak gözlerimi araladığımda paramparça olmuş arabamın ön camıyla karşı karşıya gelmiştim. Arada duyduğum 'pat pat' sesleri yan taraftan geliyordu.

Başımı çevirmeye çalıştım. Kapı son hızla açıldığında Merih'in endişeli yüzünü gördüm.

Endişenin yanı sıra büyük bir korku da görmüştüm güzel yüzünde.

Elleri yanaklarımı kavradıktan sonra gözleri yüzümün her bir karesini inceledi. "Hüma iyi misin?"

Konuşmak için yutkundum hâlâ boğazımda duran kan tadı midemi bulandırmıştı.

"İ...iyiyim" cılız çıkan sesimi ben bile zor duymuştum. Hızla iki yanağımı da öptükten sonra gözlerini yumup açtı.

"Hüma çok korktum sana bir şey olacak diye çok korktum" şimdi küçük bir çocuk gibi görünmüştü yüzüme.

Yağmur yağarken ki kopan gürültüden korkan küçük çocuklar gibi...

Beynim nihayet işlevine devam etmeye başladığında bacağıma giren ağrıyla inledim. Merih hemen telaşlanarak yüzüme baktı.

"Ağrın mı var Hüma neresi ağrıyor hadi söyle bana!"

Merih'i ilk defa bu kadar telaşlı görüyordum. O her yerde ne yapacağını çok iyi bilen Merih gitmiş yerine ne yapacağını bilemeyen bir Merih gelmişti sanki.

Vücudumda hasar arayan gözlerine elleri de katılmıştı.

"Bacağım" diye inlediğimde hemen bacağıma bakmış ardından emniyet kemerime uzanmıştı.

ђü๓ค (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin