Bölüm 60

16.1K 915 42
                                    

Günler tüm hızıyla geçiyordu bir şekilde. Geçen zamanlardaki tek fark ise karnımın büyümesi oluyordu haliyle. Dedem yurt dışından gelmişti.

Onu tanımakta nasip olmuştu bana. Gerçeği söylemem gerekirse dedem anneanneme göre daha ılımlıydı.

Anneannem tam bir mükemmelliyetçiydi. Dedem ise tam tersiydi. Birbirlerini bu şekilde tamamlıyorlardı işte.

Dedem Agustin Kenan Karam yarı Kanada'lı yarı Türk olmasına rağmen tam olarak Kanada'lı biriydi. Uzun boyu yaşına rağmen gayet iyi bir görsel sunuyordu. Kırlaşmış saçları, kahverengi gözleri ve yaşanmışlığı anlatan yüz hatlarıyla ailemizin neden bu kadar güzel genlere sahip olduğunu net bir şekilde belirtiyordu. E anneannem güzel dedem ise yakışıklıydı. Evet hâlâ!

Babaannem ile büyükbabam beş sene önce vefat etmişlerdi ani kalp krizleriyle kaybetmiştik ikisini de üst üste. Babam o zamanlar dağılmıştı tabi. Onları hatırlıyordum da onlar da gayet iyiydi.

Elbisemin eteklerini çekiştirerek salona adımladığımda geçen gün Merih'in bana aldığı sallanan yumuşak koltuğa yavaşça oturarak sırtımı yasladım. Gözlerim anında kapandığında bu duruma göz devirmek istemiştim. Aşırı yorgun oluyordum genellikle. Uyuklamaya da başlamıştım. Doktora göre bunlar olması gereken doğal şeylerdi tabi.

Merih okula gitmiş oradan da şirkete geçmiş olmalıydı. Akşam yine annemlere davetliydik. Anneannem gün içinde bize geliyor buraya gelmediğinde ise bizi çağırıyorlardı.

Oraya gittiğimdeyse beni yakınına çekiyor bebeğim hakkında bol bol nasihat vererek saçlarımı okşuyordu. Dedem ise Merih'i bir tanecik damadı seçmiş sürekli onunla ilgileniyordu. Gerek iş konusunda gerek normal konularda o da Merih'e nasihat veriyordu. Bu duruma bozulan babam ise depresyona girebilirdi orası ayrıydı.

Dedem söylemese bile babamı da seviyordu bakışları babama değdiğinde anlayışla parlıyor anneme nasıl değer verdiğini görerek mutluluk ışıltısı saçıyordu.

Bu geçen zaman diliminde ise anneannemin hastalığından hiç söz edilmemişti. Dedemle haftada üç kez hastaneye gidiyor yanlarına kimseyi istemiyorlardı. İkisi içinde zor olmalıydı bu. Birbirlerine öylesine bağlıydılar ki onlara bakıp iç çekiyordum bazen. Ne kadar şanslı olduklarını düşünmeden edemiyordum. Evliliğin aşkı öldürdüğünü savunanlara büyük bir tepkiydi onlar. Annemler de öyle. Ve tabi ki biz.

Cesur anneannemin ısrarlarıyla burada kalmıştı. Kendisine bir ev tutmuş işlerini Kanada'dan buraya taşımayı düşünüyordu. Merih'in ona olan tavırları soğuk olsa da buna gerek olmadığını ikimizde biliyorduk ama Merih bunu engelleyemiyordu.

Ablam bulduğu her fırsatta Cesur'la kapışıyor laflarını esirgemiyorlardı. Ablamla uğraşmak bazen kesinlikle zor oluyordu.

Yavaş yavaş sallanırken gözlerim kapalı da olsa yüzümde bir gülümseme oluştu. Ben ailemi seviyordum. Ve iyi ki varlardı.

Dış kapının açılma sesini duyduğumda yerimden kalkmadım. Keyifli bir ıslık sesinden sonra sevdiğim adamın sesini duydum koridorda.

"Hüma, güzel hatunum neredesin?"

Adımları hızla salona yaklaşırken kapıda durduğunu hissedebiliyordum. Gözlerinin ağırlığını üstümde taşırken tek gözümü açtım.

Yüzündeki hafif sırıtmayla beni izliyordu. İki gözümü de açarak gülümsedim.

"Hoş geldin hayatım"

Boynundaki zorunlu taktığı kravatı tek eliyle çekip alarak koltuğa fırlattıktan sonra yanıma geldi. Kollarımı ona doğru uzattığımda beni dikkatle kucağına alarak doğruldu. Karşıda duran koltuklara kucağındaki benle oturduğunda gülümsememi silmeden yakışıklı çehresini izledim.

ђü๓ค (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin