9.Bölüm...

54 6 0
                                    

“Lanet olasıca telefon neden hala çalıyor!” dedi kendi kendine yatağından doğrulurken dün akşam ki yaşanan macerada sadece hissettiği şey öfkeydi ve günlerdin uyuyamamanın etkisinden olsa gerek kapı kapanır kapanmaz jea’nın yüzüne bile bakmadan yatağına kurulmuştu hyun wu.

Yüzüne gelen güneş ışığı ise sinirlerini iki katı bozuyordu. Başını yastığın altına gömüp telefonun sesini duymamaya çalışıyor sadece uyumak istiyordu. Diğer yandansa “Bir, iki üç…” diye içinden sayıyor sinirinin geçmesini bekliyordu. Telefon inatla çalarken başının üzerine çektiği yorganı hızla itip yataktan kalktı. Telefon ekranın gördüğü yazı ile telefonu meşgule atıp yatağına döndü.

Şuan en son konuşmak isteyeceği kişi park min olurdu. Dün yoo ın na’nın neredeyse evleneceği adam olarak tanıtılmış olması yeterince onu sinirlendirmişti. Şimdi birde park min’in saçma sapan konuşma ihtimalini göze alamıyordu. Yatağına yeniden kurulurken telefonu yeniden çaldı. Telefonun sesi bile onu sinirlendiriyorken birinin onunla konuşması şuan ne sağlıklı olanı nede başka bir şeydi işte…

Yataktan yeniden kalkıp telefonun arka tarafındaki bataryayı çıkardı. Telefonu açsaydı belki de kıza hayatında hiç duymadığı küfürler yağdırabilirdi. O an için neden aradığını bile bilmiyordu. Telefonu kapatıp tekrar yatağa dönüp kendisini uykunun kollarına teslim etti…

*

Park min “Aradığınız kişiye şuan…” sesi ile telefonu kulağından çekip çaresizce yanına bıraktı. Hyun wu’nun bu kendini beğenmiş artist tavırlarına deli oluyor diğer yandan kendine kızıyordu. Eğer yoo ın na’nın ailesine yeni ev adresini vermemiş olsaydı böyle olmak zorunda kalmazdı.

Bay yoo kızının saçından sürüklediği gibi önce park min’in evine getirmiş geceyi burada geçirdikten sonra sabah erkenden kalkıp kızlarını da peşinden sürükleyerek “Eve dönüyoruz!” demişti. O küçük köy tarzı kasabadan en az park min kadar yoo ın de nefret ederdi. Ve oraya dönmek istemese de ailesine karşı gelemiyordu işte.

Park min derin derin nefesler alıp kendini suçlamaya devam ederken Jea hemen yanına oturup omuzlarını sıktı. “böyle olacağını bilmiyordun park min.” Dedi. Onu teselli etmeye çalışarak. Park min hayır anlamın da başını salladı. In na ‘nın babasını çok iyi tanıyordu. Onun böyle bir tepki vereceğini biliyordu ama asıl sorun hyun wu ne ara eve dönmüştü. Hem de 3 gün ortadan kaybolduktan sonra…

Jea kızdan ellerini çekip önünde birleştirdi. Dün yoo ın na’nın ona son kez gülümsemesi gelmişti aklına. Asıl arkadaşına kızma isteği duyuyordu. Ne vardı evet biz evleneceğiz dese? Hemen hayır öyle bir şey asla gerçekleşmeyecek diye atlıyordu.

O anı o kadar çok düşünmüştü ki başına ayrılar girmişti. Eli başına gitti bir an jea’ın düşünmekten bir garip olan beynine ulaşamasa da başını ovuşturuyor ağrı kesilirse aklına bir şeyler gelebilir diye düşünüyordu. Park min onun başının ağrıdığının farkındaydı ama bir şey diyemiyordu.

Çünkü o en yakın arkadaşının hoşlandığı adamdı ona göre ve jea dan başka kimse şuan ona yardım edemezdi. Jea kızı dikkatlice düşündü. Gülerken gözlerinin kısılışı aklına geldi. Hyun wu ya çocuk gibi dil çıkarırken nasıl sevimli gözüktüğü. Oturduğu yerden hızla kalktı. Park min onun neyi olduğunu sormaya fırsat bulamadan jea kızın kolundan kavrayıp “Hyun wu’ya gidiyoruz” dedi.

Park min sıkılmıştı jea’nın bileğini kavrayıp her defasında peşinden sürüklemesine. Sıkılmıştı işte onun kendine dokunmasından ama görmemezlikten gelmesinden. Ama bir şey diyemiyordu bir türlü suskunluğa vurdu yine kendini… Sadece peşi sıra yürüdü.

PİYANGODAN EV ÇIKTI...!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin