37.Bölüm

22 2 0
                                    

Jea elindeki beyaz fincanı masaya koyup başını camdan tarafa çevirdi. Bu eve yeniden döneceğini hiç tahmin etmemişti. Han nehrine ev sahipliği yapan bu geniş ev nedense ona küçük geliyordu. Önünde duran deftere bakışlarını çevirip eline aldı. İn na’nın günlüğü bu gün burada durmasını sağlıyordu. Her satırlarında kendisine duyduğu minneti anlatırken hyun wu ya duyduğu özlemini de yazmayı ihmal etmemişti. Tam 4 yılın üzerinden bir gram bile su geçmemişti ki bu kadın her defasında bunu yazmıştı.

Sayfaları karıştırıp satırlara yeniden göz geçirdi. Kızını; karısını özlüyor olsa da dayanmak zorundaydı. Eğer her şey yoluna girecekse onlardan uzak kalmaya dayanabilirdi. Çalan telefonu ile düşüncelerinden sıyrılıp telefonu eline aldı. Her zaman bir sülük gibi arayan sekreteri yine onu arıyordu. Şimdi evinden uzak durduğu için bu kadın jea’yı daha sık aramaya başlamıştı. Telefonu açıp “ne vardı?” dedi adını bile kullanmadığı bu kızın sülük gibi vıcık vıcık hareketleri onu deli ediyordu.

Kız telefonda fısıldayıp “efendim sizi hyun wu adında bir beyefendi sordu. Biran önce gelmezseniz şirketi başımıza yıkacağını söylüyor!” dedi. Jea ise telefonu kayıtsızca tutup “güvenlikler ne güne duruyor?” dedi. Hyun wu’nun şirkete vereceği en ufak zararı önemsemiyordu. Ama arkasından gelen cümleler yüzünden oturduğu sandalyeyi itercesine kalkmış sekreterine “ne dedin sen?” diye bağırmıştı. Kız korkuyla “efendim kızının ae cha yanın da ve ağlıyor. Bu yüzden kimse yaklaşamıyor…” dedi sekreter sesi daha çok kısılmıştı…

Sanki telefonla birlikte büzülüyor gibiydi. Jea telefonu kapatıp derin derin nefesler almaya başladı. Ae cha’nın hyun wu ile ne işi vardı. Bunu düşünmeyi bırakıp portmantoda duran ceketini kaptığı gibi kendini dışarı attı. Ae cha’nın ağladığını söylemişti sekreter. Biricik kızına ağlamaması için tembih etmesine rağmen ağladığını öğrendiğinde yüreğine kızgın demir basılmış gibi yanmaya başlamıştı. Arabanın hızını arttırıp yol da zikzaklar çizerek ilerledi.

Şirketin tam önüne geldiğinde arabayı park etme gereksiniminde bile duymadan anahtarı bir görevliye fırlatıp içeri koşarak girdi. Girdiğinde ise durmak zorunda kalmıştı. Büyük bir yalana kurban gitmişti. Kızı ve in na tam karşısında dikiliyorlardı. ikisi de kollarını göğsünde düğüm yapmış kaşları çatık ona bakıyordu. Jea geri geri bir adım atacağı zaman arkasında hissettiği bir şeyle başını çevirip arkasındakine baktı. En azından hyun wu gerçekten şirketteydi.

Ne yapması gerektiğini şaşırmış iki taraf arasında sıkışıp kaldığın da başını öne eğdi. Kaçamayacağını biliyordu zaten ama bu kadar çabuk yakalanacağını hiç düşünmemişti. Manzaradaki gergin hatları ise ilk kıran ae cha oldu. Babasına hissettiği özlem yüzünden kollarını çözüp adama doğru koşmaya başladı. Jea kızının paytak adımlarla kendine doğru koştuğunu görünce ne yapacağını şaşırsa da yere diz çöküp kızına kollarını açtı. Onu öylesine özlemişti ki dayanamayacağını hissettiği sırada bu telefon sayesinde ona kavuşmuştu.

Ae cha kollarını ona dolarken “Baba seni çok özledim…” demeyi de ihmal etmiyordu. Jea öylesine mutluydu ki hemen şimdi ölebilirdi. Ae cha’nun küçük kolları boynuna dolanmışken şimdi hemen oracıkta ölebilirdi. Yüzünü kahverengi saçlara gömüp kokusunu içine çekti. Öylesine güzel kokuyordu ki ae cha yemek niyetine yenebilirdi. Kızını kollarının arasına alıp ayaklarını yerden keserek “bende seni özledim kızım…” dedi. Yüreğinin yeniden kabardığını ve ısındığını hissediyordu.

Hyun wu ise yüreğine düşen kozu söndürmeye çalışıyordu. Bakışları karşısında gülümseyerek bakan kadına kaydı. Ne kadar geç kalmış ne kadar kaybetmişti in na’yı bilmiyordu ama kızın görüş alanında jea ve kızının olduğunu görebiliyordu. kendisine baktığın da ki öfkeli bakışların yerini jea’ya baktığı gibi minnet almıştı. Bu da en azından bir şeydi. Başını bir kez eğip yeniden gülümsediğini gördü hyun wu. En azından bir gün affedilme ihtimaline karşı bu gün sessizce ayrılmalıydı buradan.

PİYANGODAN EV ÇIKTI...!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin