48.BÖLÜM: ÖLÜ GRAMOFON

3.6K 248 94
                                    

Hatırlatma,

"Son dört gün değil."dedi Bora oturduğu yerden.Gözleri kızarmıştı, üstü başı toprak, kan olmuştu.
"Son dört kişi."dedi ardından.Oturduğu yerden kalktı, arkasına dahi bakmadan lunaparktan çıkıp gitti.
Geriyeyse sadece Tuna'nın kulak tırmalayan çığlığı kalmıştı.

"Son dört!Son dört!Son dört!Son dört!Son dört!"

"Çok geçmeden marangoz tabut için ölçü alırken, pencereden baktıklarında, minicik sarı çiçeklerin yağmur gibi indiğini gördüler. Çiçekler bütün gece süren suskun bir sağanakla köyün üzerine yağdı. Bütün çatıları örttü, bütün kapıların önüne yığıldı ve dışarda yatan bütün hayvanları soluksuz bırakıp öldürdü. Gökten öyle çok çiçek yağdı ki, sabahleyin sokaklar kalın halılar döşenmiş gibi oldu ve cenaze alayının geçebilmesi için çiçekleri küreyip atmak zorunda kaldılar." -Gabriel Garcia Marquez

Bazen gökyüzüne ellerimle resimler çiziyorum.Bir buluttan diğerine, gökkuşağının bir ucundan diğer ucuna, aklımda ne var ne yoksa.Gökyüzüne resmettiğim tablo varoluşumun yansıması değil.Oraya mutluluk bırakıyorum.Gerçekteyse bir avuç hüsran.Oradaki kadının gözlerinde umut var.Benimse gözlerimde saf korku.Oradaki kadın dans ediyor.Bense ölü bedenlerin üzerinde salınıyorum.
Ve yine oradaki kadın temiz havayı ciğerlerine dolduruyor.Bense nefes alamıyorum.

Bugün Pars öleli tam olarak yirmi yedi gün oldu.Evet.Sanırım hayatımda ilk defa günleri saydım.Yirmi yedi koca gün, hayatımda asla unutamayacağım o yirmi yedi gün.

Beşinci güne kadar durmadan aynı şeyi yaptım.İnsanlar üzgünlüklerini dile getirirken başımdan sarkan siyah eşarpla oynayarak sessizce bekledim.
Sekizinci günde haberlere düştü.Tüm dünya 'katil' olarak damgaladıkları adamın ölümünü kutladı.Tüm kötülükleri ölünün kucağına koyup onunla birlikte gömdüler.
On ikinci gün gecesi kabusumda Pars'ı tekrar tekrar öldürdüm.
On beşinci gün ilk defa dışarı çıktım.Kaya'yla birlikte dövüşün olduğu yere gittik, boyaları soyulmuş nemli bir odada sessizce onu bekledim. Kısa süreliğine de olsa hava almıştım en azından.
On dokuzuncu gün Talya'nın doğum gününü kutladık.Küçük bir pastayla birlikte ona bir sürü hediye almıştık.O kadar mutlu oldu ki, kız çocuğu sevinçten ağladı.
Yirmi dördüncü gün annem babamın mirasını bölüştürdüğünü açıkladı.Payımı hesaplamadan Kaya'nın ikinci bir bakım evi yaptırmak için biriktirdiği  paraya kattım.
Yirmi altıncı gün, dün, uzun zamandır ilk defa salona gidip diğerleriyle televizyon izledim. Herkes şaşırmıştı, en çokta Kaya.Gelmeme mutlu oldu, tüm gece hatta tüm ay doğru düzgün bir sohbet etmemiştik.O gecede etmedik.
Yirmi yedinci gün, bugün. Pars'ın mezarına ilk defa geldim. Yanımda Leyla var.

(Bölüm Şarkısı/1: Emre Aydın- Buralar Yalan)

Avcumda hissettiğim toprağa sıkıca tutundum.Leyla minik ellerinde tuttuğu bir demet çiçeği nazikçe toprağa yaydı.Ardından eserine buruk bir gülümsemeyle baktı.Ne yapacağını bilemeyen kız çocuğu saçlarını yüzünden çekti ve bir süre beni izledi.Ne yapacağımı izledikten sonra ona göre hareket edeceğini sezdim.

Evet. Leyla'nın saçları uzamaya başlamıştı. Hayatımda gördüğüm en güzel saçlar Leyla'nın dalgalı kahverengi saçlarıydı.Leyla beni izlemeyi bırakıp yanıma eğildi ve beni taklit ederek iki elini de şişkin toprak yığınının üzerine koydu.Bir süre öylece mezarın başında oturduk.

"Seni özledik..."dedim iç çekerek.Bir yandan birkaç saat önce yağan yağmurun nemlendirdiği toprağı şefkatle okşuyordum.Islak toprak kuru haline göre biraz daha içe çöküktü.Tüm mezarlar yağmur yağdığında biraz daha içine çöküyordu.Zannımca ölüler yağmuru seviyor, ona dokunmak için toprakla cebelleşiyorlardı.

MODEL-1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin