Her şeyin üst üste geldiği anlarınız oluyor mu? Yorgun düşüp, tek ve en küçük umuda tutunduğunuz? Karanlıkta yolunuzu kaybedip, ışığa muhtaç olduğunuz yada ölü gibi olup yaşadığınız?İşte olay tam olarak buydu. İçinde olduğum durum beni yıpratmaktan başka hiç bir şey yapmıyordu. Güvensiz kollarda, güveni arıyor, hata üstüne hata, yalan üzerine doğru kurmaya çalışıyordum.
Gözlerim karanlığa hapsolduğunda yolumu kaybetmiş gibiydim. İnsanların sorunu neydi? Kadınların suçu neydi? Neden kadınlara nesne olarak bakılıyordu? Neden kadın eziliyor, sex objesi oluyordu? Kadının bedeni kutsaldı. Kadının ruhu kutsaldı. İncinir, çabuk yaralanırdı.
Beni de az kalsın yaralayacaklardı. Belki kanadımdan arda kalan tek tüyümüde onlar koparacaktı. Fakat...birisi buna izin vermedi. Koştu ve çekip aldı beni karanlığa çekilen dip kuyudan. Çığlığım yavaş yavaş sönerken, kaderime teslim olmak üzereyken tuttu çekti beni. Bunu yapan yanına bile yaklaşmaya çekinir olduğum kişiydi. Deniz'di.
Gözlerime bakıp "Geçtiğini." söyledi. Aldı ve götürdü beni. O sırada bedenim ağır travmayı kaldıramayarak bıraktı kendini. Gerisi beynimden silinmiş gibiydi. Sanki karanlık o kadar koyuydu ki, siyahı bile göremeyecek kadar...
Kolumda hissettiğim bir acıyla araladım gözlerimi. Havada beyaz çizgiler uçuşuyor gibiydi.Görüşüm başta bulanık bir haldeyken yerine dakikalar içinde net bir görüntü geçti.
Karanlıktan sıyrılıp gün ışığına hızla geçiş yaptım. Sanki düştüğüm dip kuyudan, şiddetli bir sarsıntıyla yukarı çekilmek gibiydi bu his. Başıma iğrenç bir ağrı saplandı şiddetin etkisiyle. Ellerimi şakaklarıma bastırdım. Eş zamanlı olarak dudaklarımdan bir inilti döküldü.
Etrafıma bakındım. Sessizliğin hüküm sürdüğü, güneş ışığından mahrum bir salondaydım. Koltuklar kahverenginin soluk bir tonuydu. Tozlu raflar sanki yıllardır bez değmemiş gibiydi. Burası bir evdi. Ama kimin?
"Sonunda kendine geldin." dedi o tanıdık ses. Kafamı kaldırıp elinde ki su bardağıyla tepemde dikilen kişiye baktım.
"Ne oldu bana? Ben...nasıl...yani..." yaşananlar hızla beynime hücum etti. Bacağımda, göğsümde, vücumun her bir noktasında dolaşan elleri hissettim. Duvar köşesine sinmiş halim geldi aklıma. Ağlıyordum, yorgundum ve...ve ilerisi bilinmezlik.
"İyisin, bir sıkıntı yok." dedi Deniz yanıma otururken. "Değil mi? İyisin?"
Oturur pozisyona geldim ve Deniz'i incelemeye başladım. En son onun elin tutup duvar köşesinden kalkmıştım.
"Burası neresi?" diye sordum etrafı daha da inceleyerek. Suyu uzattı ve "Şu ilacı iç, iyi gelir." dedi. "Ve burasıda benim evim." Elindeki ilaca baktım ve içmeyi reddettim. Fakat suyu alıp, kurumuş boğazımı bir nebze olsun ıslatsın diye kafama diktim.
"Ben...buradan gitmem lazım." diye mırıldandım ayaklanırken. Deniz'de benimle kalktı ve omuzlarımdan tutarak tekrar oturmamı sağladı. "Güneş daha yeni yeni kendine geldin. dinlenmelisin." dediğinde tekrar ayağa kalktım ve "Benim iyiliğimi isteyecek son insansın." diye çıkıştım. Sabırla bir nefes aldı. "Bana bak, eğer sana zarar vermek isteseydim o şerefsizlerle bir olurdum. Ama sana yardım etmekle hata yaptım. Karşılığında böyle bir tavır sergileyeceğini bilseydim, hiç karışmazdım." dediğinde sustum ve bir an içinde olduğum durumu düşündüm. Mantıklı hareket edemiyordum. Bana bir gün önce canavar gibi davranan adam gelmiş bugün beni kurtarmıştı. Kendisi gibi beni de dengesiz bir hale getirmişti.
"Sana...teşekkür ederim. Şey...biraz kaba davranmış olabilirim ama.."
"Her neyse sorun değil. İyiysen gidebilirsin." dediğinde kalkıp yavaş yavaş yürümeye başladım. Salondan çıkıp montumu giydim üzerime. Arkamda varlığını hissetsemde kafamı hiç o tarafa çevirmedim. Kakpının kulpunu aşağı indirirken ona baktım ve "Bir şey soracağım?é dedim merakla. Ellerini cebine koyup ciddi bir bakışla süzdü beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetin Lekesi (TAMAMLANDI)
General FictionRuhu, aydınlığın karanlık mahzenlerine saklanmıştı. O bir lekeydi. O...Cennetin Lekesiydi.