Direnç yüzüme öyle bir bakıyordu ki bir an gerçekten inme indi sandım. Omuzlarından sarsıp ismini seslensem de tek bir belirti vermiyordu. Hatta kirpiklerini bile kırpmıyordu.
Benim ki de iş olsun yani, kalkıp adama direk hamileyim dedim. Tabi ki şok geçirecek.
"Direnç kendine gel." dedim elimi gözlerinin önünde sallayarak. Gözlerini daldığı yerden bana çevirdi ve bu seferde balık gibi bakmaya başladı. Tüm mutsuzluğuma rağmen dayanamayıp güldüm. Onun şu an da resmini çekip ilerleyen zamanlarda bakıp bakıp gülmek istiyordum.
"Hamilesin." diye mırıldandı kısık bir tonda. Kafamı salladım varla yok arası. Mutlu mu yoksa mutsuz mu kestiremiyordum.
"Hemde benden." dediğinde yüzünün ortasına şöyle okkalı bir yumruk geçirmek istedim.
"Tabi ki de senden gerizek-"
"HASİKTİR!HAS-SİK-TİR!! HAMİLESİN."
Öyle bir bağırmıştı ki kulaklarımı kapatmak zorunda kaldım. Birden yüzümü avuçlayıp her yerimi öpmeye başladı. Resmen elleri arasında can verecektim.
"Di-Direnç dur, saki- yahu bir sakin ol. "deyip kendimi ondan geri çektim zorlukla.
Yüzünde bir çocuğun bayram sevinci vardı. Bu bana da yansımış olacak ki içten bir şekilde güldüm. Ayağa kalktı ve oradan oraya koşturmaya başladı dört duvar arasında. Ellerini duvarlara vuruyor sonra da havada zıplıyordu bir çocuk gibi. Depresif halimden sıyrılıp onun bu hallerine dolu kahkahalar atmaya başladım.
"Güneş." dedi yatağa hızlıca oturup yanaklarımı avuçlarken. Ve dudaklarıma defalarca sert öpücükler kondurdu. Kendini geri çektiğinde gördüğüm görüntü içimin sızlamasına sebep oldu ve boğazım düğümlendi.
Benim koca sevgilim hüngür hüngür ağlıyordu. Bir çocuk gibi değil, bir bebek gibi. O kadar şapşaldı ki, dayanamadım ve boynuna sarılarak bende ağlamaya başladım. Neden oturmuş hayvan gibi ağlıyorduk bilmiyordum. Bacaklarıma eğilip yaşlı gözleriyle elini karnıma koydu. Dokunuşu oradan bebeğe zarar verecekmiş korkusuyla narindi.
"Şimdi -hıçkırık- bizim bebeğimiz burada mı? -hıçkırık- " dedi titrek sesiyle. Karnıma başını yaslamış kendi halinde seviyordu daha tohum kadar bile olmayan bebeği. Elimi karışmış saçlarına daldırdım ve kafasına sarıldım sevgilimin. Gözlerimi kapatıp "Evet, bir tanem. Tam olarak orada. Mutlu musun?" diye sordum içtenlikle. Kollarımdan sıyrılıp bedenimi kendine çekti ve saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp "O kadar mutluyum ki, yemin ederim haykırmak istiyorum. Çıldırıyorum Güneş. Bizim bebeğimiz ya, bizim kızım bizim." dediğinde içime bir pişmanlık oturdu. Direnç'e çok haksızlık etmiştim. En başından söylemeliydim. Ondan kaçmak yerine, en başından bu mutluluğuna şahit olabilirdim. Ben katıksız bir gerizekalıydım.
"Bu muydu benden kaçma sebebin?" dedi göz yaşlarımızı iki eliyle silerken. Burnumu çekip kafamı aşağı eğdim ve utançtan gözlerine bakamadım. "Evet." diye mırıldandım. Çenemden tutup tekrar ona bakmamı sağladı ve içtenlikle gülümsedi. "Sen deli misin divane misin kızım? Lan anne oluyorsun. Ya hadi onu bırak baba oluyorum ben ya baba!" dedi sevinç nidaları dökerek. Yüzünü parmaklarımla okşayıp dudağının köşesine küçük bir buse kondurdum.
"Özür dilerim aşkım. Ben...korktum sadece." dedim buruk bir şekilde.
"Benim onu kabul etmeyeceğim ihtimalinden mi korktun?" dedi şaşkınlıkla ağzı aralanırken. Cevap vermediğimde omuzlarını düşürüp "Bravo güzelim sana. Tam da zeka seviyene uygun bir hareket." dediğinde gülerek omzuna vurdum. "Dalga geçme ya." diye mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetin Lekesi (TAMAMLANDI)
Genel KurguRuhu, aydınlığın karanlık mahzenlerine saklanmıştı. O bir lekeydi. O...Cennetin Lekesiydi.