Kapımın büyük bir gürültüyle çalınmasıyla yataktan sıçramam bir oldu. Bir kaç saniye üzerimdeki şoku atmaya çalıştıktan sonra hala deli gibi çalınan kapıya koşturdum.Sabahın beşinde kim çalabilirdi kapımı?
Deliğe baktığımda gördüğüm kişiyle sinirlerim anında gerilmişti. Derin bir nefes alıp sakin olmaya çalışarak, kilidi çevirdim ve açtım kapıyı.
"Ne işin var bu saatte evimde?" dedim kaşlarımı çatarak. Bulut titrek bir nefes vererek "İçeri girebilir miyim?" diye sordu. Gözlerimi devirip "Şaka falan mı?" dedim. Sabırlı olmaya çalışır gibi bir hali vardı. Bir süre yüzüme baktı ve kapıyı iterek içeri girdi.
"Hey, ne yaptığını sanıyorsun sen, polisi aramak zorunda bırakma beni ve çık git evimden!" diyerek kapıyı gösterdiğimde yanıma yaklaşıp gözlerimin içine baktı. "İki haftadır yüzüme bakmıyorsun Güneş. Kafayı yiyeceğim. Bu saatte gelmemin sebebi de tam olarak bu." Elime uzandı ve avuçlarının arasına aldı. "Lütfen bir kere dinle." Sarhoş olduğu alkol kokusundan ve sallanan vücudundan belliydi.
Yüzümü buruşturarak elimi çektiğimde sinirlendiğini anlamıştım. Fakat zerre umurumda değildi.
"Birincisi, bana bir daha dokunmaya kalkma. İkincisi, senin yüzünden en yakın arkadaşımı kaybettim. Ve evimden çık git şimdi. Bu da üç." diye saydığımda çenesi gerilmişti. Oldukça hırçın ve kontrolsüz bir şekilde yumruğunu duvara geçirdi. Anında çığlığım tüm evi inletmişti. O kadar sert vurmuştu ki duvara, benim bile canım acımıştı.
"İpek yüzünden mi sevmiyorsun beni? Yoksa Direnç yüzünden mi ha?" diye bağırdığında artık sabrım tükenmişti. Ve bende dayanamayarak üzerine yürüdüm. "Onun.Adını.Ağzına.Alma." dedim kelimelerin üzerine tek tek vurgu yaparak. Fakat sarhoş olduğu için dalga geçercesine güldü. "Direnç'in adını mı? Niye, yoksa onu daha mı çok özlüyorsun? Yazık, ne kadar da acınas-" Ve dayanamayarak yüzüne tokat atacağım sırada ani bir refleks ile bileğimi tuttu. "Bu sefer hayır. Susturamayacaksın beni Güneş." Tuttuğu bileğimi yavaşça yere indirdi ve parmaklarını parmaklarıma geçirdi. "Neden sevmiyorsun beni? Ne yaptım ben sana? Onda olup da bende olmayan ne Güneş ? Söylesene." dediğinde yanağımdan akan yaş usulca kalbimdeki yangın yerine doğru ilerledi. Fakat o yangın öylesine büyüktü ki bir damla göz yaşı ile sönmezdi.
"Sen neden İpek'i sevmiyorsan bende o yüzden seni sevemiyorum." dedim. Parmaklarını sıktığı için elim acımıştı ama yinede elimi çekmedim elinden. Gözlerini kapadı ve açtı. Bir kaç saniye sonra bir yaş düştü gözlerinden. İşte o an içimdeki yangına bir kaç odun daha atılmış gibi hissettim. Çünkü Bulut'u üç senedir ilk defa ağlarken görüyordum. Hemde benim için.
Elimi titrekçe yanağına götürdüm ve akan yaşı yere düşmeden sildim. "Yapma Bulut." diye fısıldadım acıyla. Gülümsedi ve tekrar kapattı gözlerini. Bu sefer açmadı. Çünkü birden yere yığıldı. Ağır olduğu için iki kolumlada tutamamıştım onu. Korkuyla ne yapacağımı bilemez halde başına otururken "Bulut kalk, nolur kalk." diye yalvarıyordum. Tam telefona uzanacağım sırada bileğimden tutup "Alkolü fazla kaçırdım, sadece duş almam gerek." dediğinde rahat bir nefes verip tekrar yanına oturdum ve omuzlarından tutarak kaldırmaya çalıştım ağır bedenini. Fakat tek başıma bunu beceremeyeceğimi anlayıp "Bana biraz yardımcı olsan keşke." diye mırıldandım. İnleyerek kafasını kaldırdı ve duvardan destek alarak kalkmaya çalıştı. Kolunun altına girip ona destek olduğumda sonunda ayağa kalkabilmişti.
"Ne vardı bu kadar içecek?" diye söylendiğimde burnunu boynuma yaklaştırıp derin bir nefes çekti içine "Bir çok sebebim var." dediğinde kendimi ondan biraz uzaklaştırdım.
Sonunda banyoya geldiğimizde kapıyı ayağımla itip Bulut'u soktum içeri. Yine ayağımla duşakabini açtım ve bir süre bekledim.
Kıyafetlerini nasıl çıkaracaktım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetin Lekesi (TAMAMLANDI)
General FictionRuhu, aydınlığın karanlık mahzenlerine saklanmıştı. O bir lekeydi. O...Cennetin Lekesiydi.