ARTIK BU BÖLÜMDEN İTİBAREN YAVAŞ YAVAŞ GÜNEŞ'İN GEÇMİŞİNE DÖNÜYORUZ. HER ŞEY GÜN YÜZÜNE ÇIKMAYA HAZIRLANDI.
Keyifli okumalar ❤❤❤
En büyük hayal kırıklığıdır insanın geçmişi. Kırdığı tüm camların kalıntılarını taşır orada. Üzerine bastığın an canın yanar. Hiç bir zaman geçmişinde, çocukluğunda güzel bir hayat yaşamış olan insanlara imrenmedim. Fakat kendi geçmişime de asla dönmek istemedim. Bir türlü kabuk bağlamayan yaralar hiç ummadığım bir anda kanayabiliyor, ruhumu kırmızının en koyu tonuna boyuyordu. O günlerden birindeydim. Unuttuğumu sandıklarım bir su misali gün yüzüne çıkmıştı. Fakat o su o kadar pis ve bulanıktı ki beni kendi dalgalarında oradan oraya savuruyordu.
Yerde ki kolyeye bakarken yanağımdan süzülen bir damla göz yaşını görmezden gelmiştim. Aynada ki yansımama bakmamak için direnirken verdiğim savaşta mağlup oldum ve kendime çevirdim gözlerimi.
"Aptalsın." diye inledim aynada ki yansımama bakarak. Koca bir aptaldım. Ne sanıyordum ki? her şeyin gerçekten düzeleceğini falan mı? Bu sadece bir hayal olabilirdi benim için. Hatta hayal bile olamazdı. Çünkü bunu bile hak etmiyordum. Ayaklanıp iyice yaklaştım yansımama ve orada gerçekleri gördüm.
Ben Güneş. İki sene önce, daha 16 yaşındayken kendini defalarca başka bedenlere satan kız.
İşte yüzleşmiştim. İki yıl önceki asıl benliğimle yüzleşmiştim. Hep kaçtığım, aramıza duvarlar ördüğüm o kızla karşı karşıyaydım. Bir korkak gibi kendimden saklanmıştım onca zaman. Ve iğrendiğim o kıza bakıyordum. Daha gencecik yaşında neler de yapmıştı kendine.
Yanlış yerdeydim. Burada, bu evde olmamam gerekirdi. Pisliğimi de beraberimde sürüklemiştim ve olanlar olmuştu. En baştaydım. Geldiğim yerde. Yine aynı bataklıkta. Hızla dolaba yürüdüm ve tüm kıyafetlerimi yatağa attım. Köşede duran valizi açıp rastgele içine koydum her şeyi. Nefes nefeseydim. Buradan gitmem gerekiyordu. Deniz her şeyi itiraf etmeden önce gözden kaybolmam ve bir daha asla ortaya çıkmamam gerekiyordu.
Evet, daha yeni kavuşmuştuk ama ağabeyim her şeyi öğrendiğinde onun yüzüne bakamazdım. Yanında kalamazdım. Onun benden utanırken ki halini görmektense ölmeyi yeğlerdim.
Ölmek.
Sertçe yanaklarımı silip son kez etrafa baktım. Direnç'in bana aldığı kolye yerde öylece duruyordu. Hiç bir şey düşünmeden onuda avucuma alıp valizle çıktım odadan. Çıkardığı gürültüyü umursamadan çantayı merdivenlerden aşağı indirmeye çalışıyordum. Suna abla bu halimi gördüğünde koşarak yanıma geldi ve telaşla "Kızım nereye gidiyorsun böyle?" dedi. Yüzümü ifadesiz tutmaya çalışarak daha hızlı hareket ettim. Suna ablanın gözlerine bakmamaya çalışıyordum. Çünkü oradaki şefkati gördüğümde her şey daha da zor olabilirdi.
"Güneş cevap versene çocuğum." derken peşimden koşturuyordu. Bir anda durdum ve derin bir nefes aldım. "Gidiyorum Suna abla." diye cevap verdiğimde idrak edemediği şey ile yüzü buruştu. "Sakın bir şey sorma. Ağabeyime gerekenin böyle olduğunu ve asla dönmeyeceğimi, birde..." sesli bir şekilde yutkundum. "Ondan özür dilediğimi söyleyin." Ve cevap vermesine fırsat bırakmadan çıktım kapıdan. Ağlamamak için kendimi tuttuğumdan boğazım düğümlenmişti. Boğuluyor gibiydim.
Koşarak çıktım bahçeden. Suna abla ve görevliler peşimden gelmeye çalışsalar da o kadar hızlı koşuyordum ki yetişememişlerdi. Elimde ki valiz olmasa daha da hızlı koşabilirdim. Yol ayrımına geldiğimde öylece etrafa baktım. Nereye gideceğimi ne yapacağımı bilmiyordum ve tüm bunlar beni dipsiz bir kuyuya çekmekten başka bir şey yapmıyordu. Sanki hava içimde tuttuğum göz yaşlarını hissetmişçesine bir anda karardı ve yağmur bastırdı. Yol kenarında öylece dururken elim cebimdeki kolyeye gitti. Zinciri avuçlayıp dışarı çıkardım ve meleğe baktım. Acıyla gülümserken aklıma gülüşü geldi. Kokusu, yumuşak göğsü, dudakları...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetin Lekesi (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralRuhu, aydınlığın karanlık mahzenlerine saklanmıştı. O bir lekeydi. O...Cennetin Lekesiydi.