MULTİ; TANITIM FİLMİ.
Keyifli okumalar...
Onu uyurken izlemek, sonbaharda çatıya çıkıp yıldızları seyre dalmak gibi. Öyle güzel ki onu uyurken izlemek, insan bazen 'Keşke hep uyusa' diyor.
Dizim uyuşsa da hareket etmedim. Uzanıp yeni çıkan sakallarına dokundum usulca. Hafif dalgalı saçlarında gezdirdim parmaklarımı. Bebeğini seven bir anne gibi sevdim onu. Üzerine titrercesine, yavaşça ve sessizce.
Gözlerini açmadan, yüzünde gezinen elimi tutup avuç içimden öptü. Kalbim artık avucumda atıyordu işte.
"Uyusana." diye mırıldandım parmak uçlarımı dudağında gezdirerek. Bu sefer parmağımı öptü. Gülümsedim.
"Şu ilaçlar uyutuyor hep." dedi dizimden kalkarak. Rahatlayarak bacaklarımı kucağına doğru uzattım. Saatlerdir dizimde uyuduğu için bacaklarım uyuşmuştu.
"Az kaldı zaten. Bir kaç aya o ilaçlardan da kurtulacaksın." dedim gülümseyerek. Geriye doğru yaslanıp bacaklarıma sarıldı ve şömine de yanan ateşi izlemeye başladı. Bir şeyler düşündüğü belliydi. Ama kurcalamadım.
"Eee ne pişirme mi istersin?" diye sordum keyifle. Başını bana çevirip sinsice sırıttı ve ellerini bacaklarıma sürterek üzerime doğru eğildi. "Seni yesek olmuyor mu?" dediğinde gülerek omzuna vurdum. Yüzümü ona doğru yaklaştırıp çenesini tuttum ve "Yemediğin bir ben kalmıştım." dedim. Tekrar arkama yaslanarak kollarımı bağladım. Gülerek bacaklarımın arasına girdi ve belime sarılarak, başını göğsüme yasladı. "O zaman bende uyumaya devam ederim." dedi. Kıkırdayıp saçlarıyla oynamaya başladım. "İşime gelir." dedim omzumu silkerek.
"Sen parfümünü mü değiştirdin?" diye sordu konudan bağımsız olarak. Kafamı iki yana salladım. "Hayır, neden ki?"
Kafasını göğsüme bastırıp buğulu gözleriyle bana baktı. "Hiç, bugün daha bir güzel kokuyorsun da." deyip dudaklarıma doğru yaklaştı. Bende ona doğru eğildim ve dudaklarımızın birleşmesine ramak kala, hiç ummadığı bir anda koltuktan ittirip aşağı attım onu. Kalçasını tutarak inlerken yüksek bir kahkaha dökülmüştü ağzımdan.
"Sen iyice kaşınıyorsun Güneş." dedi yerde toparlanmaya çalışırken. Bacak bacak üzerine atıp yüzümü elime dayadım. "Kaşımak istersin belki." dedim tek kaşımı kaldırıp, meydan okurcasına. Yerden doğrulup "Bak sen. Demek öyle." dedi ve hızlı bir şekilde birden üzerime çıktı. Eş zamanlı olarak ellerimi tutup, başımın üzerinde birleştirdi. Çabuk gaza gelmesi karnım ağrıyana kadar gülmeme sebep olmuştu.
"Şimdi kozlar bende. İstesen de kaçamazsın." dediğinde gülerek "Bu kadar emin olma istersen." dedim. Yüzüme doğru yaklaşıp "Emin değilim ben. Direnç'im." dedi. Yaptığı espriyle yüzümü buruşturdum.
"Tadım kaçtı resmen bu espriden sonra." dedim.
"İstersen test edelim, tadına bakayım da kaçmış mı kaçmamış mı o zaman öğreniriz." deyip dudağımın kenarını öptüğünde kafamı geri çektim.
"Sen nasıl hastasın be. Formun gayet yerinde." dediğimde "Hastayım." dedi. "Ama sana hastayım gülüm."
Yüzümü buruşturdum. "Allah'a şükür bugünde kekosun Direnç." dedim.
"Tabi kızım, birazdan gümüş zincirimi de takacağım boynuma." dediğinde "Şuan ayrıldık biliyorsun değil mi?" dedim. Güldü ve üzerime yattı. "Hele bir düşün öyle bir şey." Dedi dudaklarıma bakarak.
"Ne yaparsın?" diye sordum.
Ellerini bacaklarımdan kalçama doğru yavaşça çıkardı. "Öyle şeyler yaparım ki." dedi kafasını iki yana sallayarak. Güldüm ve ellerimi boynuna götürerek yüzüne doğru yaklaştım. O öpeceğim sanarken birden burnunu ısırdım ve altından çıkıp ağaya dikildim. Mutfağa doğru giderken arkamdan "Sen geç dalganı, bunun akşamı da var." diye seslendi. Gülerek tezgaha yaklaştım ve cevap vermedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetin Lekesi (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralRuhu, aydınlığın karanlık mahzenlerine saklanmıştı. O bir lekeydi. O...Cennetin Lekesiydi.