Multi; Güneş Ve Direnç
- Ludovico Einaudi - Nuvole Bianche
- Yiruma - River Flows In You
- Yann Tiersen - Comptine d'un autre ete - l'apres-midi
- Ludovico Einaudi - "Divenire"
DİKKAT!! "(+18)" İÇEREN BİR BÖLÜMDÜR. RAHATSIZ OLANLAR O KISMI ATLAYABİLİR...
KEYİFLİ OKUMALAR...
***
Alarm durmaksızın çalarken inleyerek gözlerimi araladım. Ne ara güneş doğmuştu Allah aşkına?
Elimi uzatıp telefona rastgele dokunduğumda, sonunda kulak zarımı tırmalayan ses kesildi. Bir süre öylece tavana bakarken tamamen uyanmaya çalışıyordum. Yatakta hissettiğim ağırlık ile kafamı kaldırdığımda Kedicik'in yanıma geldiğini gördüm. Gülerek küçük bedenini kucakladım ve dizlerime oturttum. O kadar hareketliydi ki ele avuca sığmıyordu. Yüzümü yalamaya çalıştığında kahkahalarım tüm odada inlercesine yankılandı.
"Bu ne de güzel bir sabah." diyerek içeri giren ağabeyime baktığım da yüzümdeki gülüş yavaş yavaş silindi. Kediciği yere bırakıp yataktan çıktım ve soğuk bir ses tonuyla mırıldandım. "Günaydın."
Yanıma gelip yanaklarımı öptü. "Günaydın güzelim. Bugün nasılsın?" diye sorduğunda omzumu silktim ve "İyi." dedim. Ona olan öfkem hala ilk günkü sıcaklığını koruduğu için tavırlarım oldukça mesafeli ve soğuktu. Gözlerini kısıp bir süre öylece bana baktı. "Ne?" dediğim de dudaklarını kıvırdı ve "Hiç. Sadece ne zaman eskisi gibi olacağını merak ediyorum." dedi kollarını birbirine bağlayarak. Şuan gerçekten konuşmak istemiyordum. Çünkü yeni uyanmıştım ve balkona çıkıp bir sigara içmem gerekiyordu.
"Sana güvenmeye başladığım zaman." deyip yanından geçip gidecekken kolumu tutmasıyla olduğum yerde kaldım. Ne hoş, bu sabah güya iyi uyanmıştım. İllaki bir sorun çıkmalıydı değil mi?
Sabırla bir nefes alıp gergin bir şekilde gülümsedikten sonra elini kolumdan çekti.
"Bak Güneş. Ben..."
"Evet sen?" Ellerimi belime koyup beklentiyle bir şeyler demesini bekledim.
"Ben senin ağabeyinim ve bazen sınırlarını aştığını unutuyorsun." dediğinde histerik bir şekilde güldüm. Sinirlerim gerilmeye başlamıştı bile. "Benim ağabeyim iyi bir adamdı." dedim gözlerine dikkatle bakarak. "Ve şuan ağabeyimin nerede olduğunu bilmiyorum." Yanından geçip gittiğimde beni durdurmadı. Uzun koridordan geçerken sıkıntıyla ellerimi saçlarıma daldırdım. Nasıl olur da hala gelip bana kendini savunmaya çalışıyordu ki? Ne kadar aciz olduğunun farkında mıydı acaba?
Bahçeye çıkıp bir süre havuz kenarında ve ağaç gölgelerinde gezindikten sonra tekrar odama döndüm. Bir süre daha ağabeyimle karşılaşmamak için dua ediyordum. Direnç'in dağ evinden döneli bir hafta olmuştu ve bu bir hafta boyunca ağabeyimle tek bir kelime dahi konuşmamıştım. İçim içimi yese de gururum her şeye engel oluyordu.
Dolabı açıp içinden bir kot ve tişört aldım. Pazar günüydü ve ertesi gün okul vardı. Bu oldukça canımı sıkan bir mesele olduğu için pek düşünmemeye çalışıyordum.
Aynanın karşısında saçlarımı tararken telefonumun çalmasıyla bir anlığına olduğum yerde sıçradım. Ah, korkak tavuğun tekiydim.
Arayanın Direnç olduğunu gördüğümde yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetin Lekesi (TAMAMLANDI)
General FictionRuhu, aydınlığın karanlık mahzenlerine saklanmıştı. O bir lekeydi. O...Cennetin Lekesiydi.