SERKAN'IN AĞZINDAN;
Tüm hızımla koşarak hastaneye girdim ve deli gibi oradan oraya bakınmaya başladım. Gözüme olduğu yerde öylece dikilen ve dalgınca duran İpek takılınca hemen oraya koştum.
"İpek!" diye seslendim yanına gidince. "Güneş nerede?"
İpek bana farklı bir dil konuşuyormuşum gibi baktığında sabırsızlanarak "Sana diyorum, kardeşim nerede?" diye bağırdığımda olduğu yerde sıçrayıp eliyle acil'i gösterdi. Arkama bile bakmadan koşarken ayaklarım bana ihanet edercesine yavaşlıyordu. Çünkü duyduğum korku her şeye engel oluyordu.
Sonunda kapıdan içeri girip müdahale edilen yere doğru koştum. Ve birden gözüme çarpan kişiyle neye uğradığımı şaşırdım. Direnç her yeri kan içinde, yerde yığılıydı ve bir kaç doktor ve hemşire ona müdahale ediyordu. Nefes nefese gözlerimi biraz daha yukarı çıkardım. İşte, kardeşim sedyede yatıyordu. Nefesimi tuttum. Çünkü monitördeki çizgi düz ilerliyordu ve tiz bir ses eş zamanlı olarak duyuluyordu.
Kardeşim... ölüyor muydu?
"Güneş..." diye fısıldadım. Tam yanına koşmuştum ki yaşlı doktor kardeşime kalp masajı yapmaya başladı. Ne zaman ağlamaya başladığımı bilmiyordum. Kardeşimin elini sıkıca tuttuğumda bir kaç kişi geri çekilmemi söylüyordu ama kimseyi dinleyecek halde değildim.
"Ben abisiyim." dedim zorlukla. Ve Güneş'in kanlar içinde ki yüzüne baktım.
Haberi aldığım ilk an dehşete düşmüştüm. Hala da öyleydim. Zaten bu gece hiç normal değildi. Direnç yerde baygın mı ölü mü bilinmez halde yatıyor, kardeşim ise hayat savaşı veriyordu.
Ne olmuştu böyle birden bire?
Ben kardeşimi neden kaybediyordum?
"Abicim." diye mırıldandım Güneş'İn kanlı ellerini öperken. "Ölme abicim, ben sensiz yaşayamam, yalvarırım gitme. Beni bırakm-"
Ve birden tiz ses kesili. Monitörde ki düz çizgi dalgalandı ve Güneş'in göğsü aldığı nefesle havaya kalktı. O an dizlerimin bağı çözüldü. Ayakta durmak çok zordu. Daha bir kaç dakika önce kalbi duran kardeşim şimdi hayata dönmüştü.
Hıçkırarak ağlarken titrek ellerimle kardeşimi sarmalıyordum. "Şükürler olsun Allah'ım." diye bağırdım ağlarken.
Güneş'im, güzel kardeşim yaşıyordu.
KALBİ ATIYORDU!
***
DİRENÇ'İN AĞZINDAN;
Uyanmak güçtü. Uyanmak bir ızdıraptı. Ve uyanmak hiç bu kadar yakmamıştı canımı. Çünkü, onun öldüğü bir dünya da uyanmak istemiyordum artık.
Gözlerim aralandığında hiç bir şey bulanık değildi, her şey gayet netti. Kalbim acıyor, kemiklerim kırılıyordu her nefes alış verişimde.
Güneş'im.
Gitmişti artık o. Ardında bir şey bırakmadan. Öylece çekip gitmişti. Ve tek suçlu bendim. Onu ölüme, kendi ellerimle götürmüştüm.
Onu, ben öldürmüştüm.
Katil bendim. Sevgilimin,güzelimin, Güneş'imin tek katili bendim.
"Allah kahretsin!" diye bağırdım yumruğumu yatağa geçirirken.
"Kardeşim sakin ol, buradayız." Diyen sese baktığımda, tepemde dikilenin Cenk olduğunu fark ettim. Nihal ise korkuyla bir köşeye sinmişti. Küçüğüm, bağırdığım için korkmuş olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetin Lekesi (TAMAMLANDI)
General FictionRuhu, aydınlığın karanlık mahzenlerine saklanmıştı. O bir lekeydi. O...Cennetin Lekesiydi.