DİRENÇ'İN AĞZINDAN ;
Güneş'e mesaj attıktan sonra bana hazırlayıp gittiği kahvaltıyı bir güzel indirmiştim mideye. Kısa bir duş aldıktan sonra üzerimi giyinmiştim. Uzun süredir aksattığım ve yapmam gereken işlerim vardı. Bu yüzden elimi çabuk tutup atladım arabaya.
İstanbul'un sıkıcı trafiğinde öylece beklerken telefonum çalmaya başladı. Arayanın İpek olduğunu gördüğümde biraz şaşırmıştım. Fazla beklemeden telefonu kulağıma götürdüm.
"Merhaba Direnç. Nasılsın?" diye sordu.
"İyiyim, teşekkürler. Sen?" dedim gülümseyerek.
"Aslında pek iyi sayılmam." dediğinde bir sağlık problemi olup olmadığını merak ettim. Çünkü ameliyattan sonra bir kaç sorun çıkmış olabilirdi.
"Neyin var? Bir sıkıntımı oluştu?" diye sordum endişeli bir şekilde. Naif bir şekilde güldü ve "Yok, hayır. Sadece seninle konuşmam gereken bazı konular var." dediğinde merakım git gide artmıştı.
"Tabi olur." dedim sağ şeride geçerken.
"Tamam o zaman. Sahilde bekliyorum." dedi. Kafamı sallayıp "On dakika geliyorum." diye cevap verip kapattım telefonu.
Neler olduğunu epey merak ediyordum. Çünkü İpek ameliyattan sonra birden ortadan kaybolmuştu ve teşekkür etmeme fırsat bile vermemişti.
Trafiği atlatıp, söz verdiğim gibi on dakika da sahilde oldum. Arabayı park edip yürümeye başladığımda İpek görüş açıma girdi ve elini sallayarak bulunduğu yeri gösterdi. Hızlı adımlarla yanına ulaştım.
Elimi uzatıp "Merhaba." dedim gülümseyerek. Fakat o bana aldırmadan boynuma sarıldı ve "Nasılsın?" diye sordu. Bu denli bir samimiyet gösterisi beni epey irrite etmişti. Fakat nezaketen elimi sırtına götürüp sıvazladım.
Kendimi geri çekip "Gördüğün gibi. Çok iyiyim." dedim.
"Otursana." dediğinde derin bir nefes alıp gösterdiği yere oturdum. Bir süre konuşmadık. İlk söze giren ben oldum.
"Teşekkür etmeme fırsat kalmadan ortadan kaybolmuştun. Ne ara iyileşip gittin?" diye sordum merakla. Keyifli bir şekilde güldü ve "Güçlü kızım ben. Bir ameliyat vız gelir." dediğinde iç sesim gözlerini devirdi.
"Pekala." dedim "Şimdi gelelim asıl konuya. Neden iyi değilsin." Arkama yaslanarak kollarımı bağladım. Yüzü birden düştü ve dudaklarını büktü. Ruh halinin bir anda değişmesi hoşuma gitmemişti. Bu kızda farklı şeyler seziyordum.
"Bak." dedi elini elimin üzerine koyarak. Eş zamanlı olarak kaşlarımı çattım. Ama sırf nezaketimden ötürü çekmedim elimi.
"Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama...gitmemin bir sebebi de sensin." dediğinde yaslandığım yerden doğruldum ve dikkatle ona baktım. "Bu ne demek oluyor, sana karşı yanlış bir hareketi mi oldu?" diye sordum.
"Ah, hayır. Sorun da zaten bana karşı nötr olman Direnç." dedi üzgün bir tavırla. Elimi elinden çekerek "Anlamıyorum İpek. Ne demek istiyorsun? Lütfen açık ol." dediğimde derin bir nefes alıp ellerini yüzüne götürdü.
"Ben... senden çok hoşlanıyorum." dediğinde gözlerimi fal taşı gibi açtım. Duyduğum şey beni ansızın yakalamıştı.
"Se-sen ne diyorsun?" diye sordum kaşlarımı çatarak. "Farkındaysan benim bir sevgilim var."
Gözleri dolmaya başladığında artık bu durumun can sıkıcı bir hal almaya başladığını anlamıştım. Zaten Güneş'ten habersiz gerçekleşen bu buluşma beni epey germişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetin Lekesi (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralRuhu, aydınlığın karanlık mahzenlerine saklanmıştı. O bir lekeydi. O...Cennetin Lekesiydi.